Buhârî «Sahih»'inde rivayet ettiğine göre: Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: «Bir adam, bir köpeğin susuzluktan toprağı yaladığını gördü. Adam çarığını aldı ve susuzluğunu giderinceye kadar çarığını suya daldırarak köpeğe verdi. Bunun üzerine Allah, o adamı taktir etti ve onu cennete soktu.»
Allah - Subhânehû ve Teâlâ - kendi zatını överek şöyle buyurmuştur: (Allah; Şâkir'dir (şükrün karşılığını veren), Alîm'dir (hakkıyla bilen)) [Nisâ Suresi: 147] Allah -Subhânehû ve Teâlâ- yine şöyle buyurmuştur: (Allah, Şekûr'dur (az bir amele fazlasıyla karşılık veren), Halîm'dir (yumuşaklıkla muamele ederek cezalandırmada acele etmeyendir)) [Tegâbun Suresi: 17]
Rabbimiz -Subhânehû ve Teâlâ- az bir itaati dahi kabul eder ve bunun sevabını çokça verir. Hatta bu amelin karşılığını sayısız ve hesapsız olarak kat kat artırarak verir. (Kim bir iyilik yaparsa, ona on katı vardır. Kim de bir kötülük yaparsa, o da sadece o kötülüğün misliyle cezalandırılır ve onlara zulmedilmez) [En'âm Suresi: 160]
Rabbimiz -Subhânehû ve Teâlâ- kullarının kendisine yaptıkları şükürleri kabul eder. Onlara hayırlardan ve iyiliklerden fazlasıyla verir. O, kullarına hayrı vermiş ve sevabı onlara bahşetmiştir. (Size ulaşan her nimet Allah’tandır) [Nahl Suresi: 53].
Rabbimiz -Subhânehû ve Teâlâ- Mele-i A'la'da (şeref ve itibar sahibi toplulukta) melekleri arasında kuluna sena ederek onu över. Kulları arasında yaptığı işten ötürü ona övgüler göndererek, bu ameli için onu takdir eder. (Ey kendilerini Nûh ile birlikte (gemide) taşıdığımız kimselerin çocukları! Gerçek şu ki, o çok şükreden bir kuldu.) [İsrâ Suresi: 3]
Rabbimiz - Subhânehû ve Teâlâ - pek çok kusuru affeder. Az olsa dahi salih ameli kabul eder ve o az amelin mükâfatını çokça verir. (Şüphesiz Rabbimiz çok bağışlayandır, şükrün karşılığını verendir) [Fâtır Suresi: 34]
Rabbimiz -Subhânehû ve Teâlâ- çok nimetler verir ve az şükre dahi razı olur.
«Sahih'i Müslim»'de Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-'den gelen bir rivayette o şöyle buyurmuştur: «Şüphe yok ki Allah, kulunun bir şey yedikten sonra hamt etmesinden ve bir şey içtikten sonra hamt etmesinden razı olur.»
«Sünen-i Ebî Dâvûd»'da gelen bir hadiste Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: «Kim sabaha erdiği zaman; Allah'ım! Benimle hangi nimet sabaha ermişse bu bir tek sendendir. Sen birsin, ortağın yoktur. Hamtler sana, şükür sanadır" derse, o günkü şükür borcunu ödemiş olur. Kim de aynı şeyleri akşama erince söylerse o da o geceki şükür borcunu eda etmiş olur.» [Hasen bir hadistir].
Allah -Subhânehû ve Teâlâ-'nın kulun işlediği amelin karşılığını vermesinin kemalinden biri de kuluna bahşetmesi, karşılığını vereceği şeyi yapmaya kulunu muvaffak kılmasıdır. Verende o'dur, bundan ötürü sena eden de O'dur. Sebep de, sebep olunan da O'ndandır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: (Şüphesiz bu sizin için bir mükâfattır. Sizin çabalarınız da takdire şayan görülmüştür.) [İnsan Suresi: 22]
Bize çabalamayı bahşeden, sonra bizi ona ulaşmamıza muvaffak kılan ve sonra da yaptığımız amellerden ötürü bizi takdir eden Allah, bütün noksanlıklardan münezzehtir! Bu, lütuf ve ihsanın son noktası değil midir? Hamt ve şükür O'nadır.
O Şekûr'dur, onların çabalarını yok saymaz... Fakat hesapsız bir şekilde onları kat kat arttırır...
Allah'ın peygamberi Süleyman -aleyhisselam- öfkeyle atı kestiği zaman -Onu Allah'ın zikrinden uzaklaştırdığı ve bir daha onu meşgul etmemesi için-; Allah, ata karşılık ona rüzgârı verdi.
Sıddîk olan Yûsuf -aleyhisselam- zindanın zorluğuna katlanınca onu yeryüzünde yetkin kılarak onu taktir etmiştir; (Ve böylece Yusuf'a orada dilediği gibi hareket etmek üzere ülke içinde yetki verdik. Biz dilediğimiz kimseye rahmetimizi eriştiririz. Ve güzel davrananların mükâfatını zayi etmeyiz) [Yûsuf Suresi: 56]
Allah'ın Peygamberleri -aleyhimusselam - şereflerini O'nun yolunda düşmanlarına karşı harcadıkları zaman; bu yüzden düşmanları onlar hakkında kötü konuşup onlara hakaret ettiler. Allah, buna karşılık olarak onlara kendi rahmeti ve meleklerin duasını verdi. Onlara göklerinde ve mahlukatının arasında ki en güzel övgüyü nasip etti ve onları özel kıldı. (Şüphesiz biz onları, ahiret yurdunu düşünme özelliği ile (temizleyip) ihlaslı kimseler kıldık.) [Sad Suresi: 46]
Sahabe -radıyallahu anhum- yurtlarını terk edip; Allah'ın rızasını kazanmak için yurtlarından çıktıkları zaman, buna karşılık olarak Allah onlardan razı oldu, yeryüzünü onlara mülk olarak verdi ve onlara dünyayı açtı.
Şekûr olan Allah -Subhânehû ve Teâlâ- kulunu, zerre ağırlığınca yaptığı bir hayrın karşılığında ateşten çıkarır. Kulunun bu miktardaki hayrını dahi zayi etmez. Buhârî ve Müslim'in ittifak ettiği bir hadiste geldiğine göre; Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: «Bir adam yolda yürürken, dikenli bir dal buldu ve onu yoldan kaldırdı. Bu sebeple Allah onu takdir etti ve bağışladı.»
Bir de insanların yolundan manevi engelleri kaldıran kimsenin durumunu düşünün? İnsanların işlerini kolaylaştıran, sıkıntılarını gideren, üzüntülerini bertaraf eden, insanların ihtiyaçlarını karşılamalarına yardım eden ve onların gönüllerine mutluluğun girmesine yardımcı olan kimsenin dürümünü düşünün? İşte bütün bunlar, dünyada ve ahirette seni muvaffak kılan Allah -Subhânehû ve Teâlâ- tarafındandır.
Allah -Subhânehû ve Teâlâ- gerçek anlamda Şekûr olunca; yarattıklarından kendisine en sevimsiz gelen kimse şükretmeyen ve şükrün zıddı olan nankörlük özelliğine sahip olan kimseler olduğu gibi, buna karşılık olarak da; yarattıklarından kendisine en sevimli gelen kimse, şükür sıfatına sahip olan kimsedir.
İmam İbn Kayyim -Allah ona rahmet etsin- şöyle demiştir: ''Çünkü nimetler, Allah tarafından bir sınama ve bir imtihandır; bunlarla şükredenin şükrü, nankörlük edenin küfrü ortaya çıkar.''
Birincisi: Dil ile olur. O da nimet verene sena etmektir.
Diğeri: Tüm uzuvlarla şükrederek ve onları Allah -Azze ve Celle-'ye itaat yolunda kullanarak olur.
Bu, bütün peygamberlerin ve salihlerin gittikleri yoldur.
Buhârî'nin rivayet ettiği bir hadiste; Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- geceleri ayakları şişene kadar namaz kılardı, bunun üzerine Âişe -radıyallahu anha- şöyle dedi: Allah senin geçmiş ve gelecek bütün hatalarını bağışladığı halde niçin böyle yapıyorsun (neden bu kadar meşakkate katlanıyorsun)? O da şöyle cevap verdi: «Allah'a şükreden bir kul olmayayım mı?»
Allah -Azze ve Celle- Dâvûd -aleyhisselâm-'ın ailesini şükürleri sebebiyle övmüştür: (Ey Davûd ailesi! Şükredin!) [Sebe Suresi: 13]
Allah -Celle ve Alâ- 'nın kullarından ancak pek azı şükür ibadetini yerine getirdiği için; kendisine şükretme ve amelini kabul etme hususunda kendisinden yardım dilemeyi kullarına vacip kılmıştır.
Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- her namazın ardından Muâz -radıyallahu anhu- 'ya şöyle söylemesini nasihat etmiştir: «Allah’ım! Seni zikretmem, sana şükretmem ve sana güzelce ibadet etmem için bana yardım eyle!» [Sahih bir hadistir. Ebû Dâvûd rivayet etmiştir]،
Peygamber efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- başka bir hadiste şöyle buyurmuştur: «Ey Rabbim! Beni sana çok şükreden, seni çok zikreden biri kıl!» [Sahih bir hadistir. Ebû Dâvûd rivayet etmiştir]،
O halde, -eğer şükreden bir kimseysen - âlemlerin Rabbinin sana verdiği bu garantiyi düşün. Allah -Azze ve Celle- şöyle buyurmuştur: (Eğer siz iman eder ve şükrederseniz, Allah size neden azap etsin! Allah, şükredenlerin mükâfatını fazlasıyla veren, her şeyi hakkıyle bilendir.) [Nisâ Suresi: 147]
Şükretmenin senin için faydası vardır. Allah -Azze ve Celle- şöyle buyurmuştur: (Kim şükrederse, ancak kendisi için şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse, bilsin ki Allah her bakımdan sınırsız zengindir, övülmeye layıktır) [Lokmân Suresi: 12] Kim bolluk ve artış isterse o kimsenin üzerine düşen şükretmektir. (Hani Rabbiniz şöyle duyurmuştu: “Andolsun, eğer şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım.) [İbrahim Suresi: 7] Allah ne kadar da merhametlidir!
Nimetler ve yetenekler bakımından kendini başkalarıyla kıyaslamaktan sakın. Çünkü bu seni üzüntüye ve sıkıntıya götürür. Allah - Subhânehû ve Teâlâ -'nın şu sözüyle amel et: (Öyleyse sana verdiğimi al ve şükredenlerden ol!) [A'râf Suresi: 144].
Kim Yüce Allah'a şükrediyorsa; Allah'ın kendisini aracı kılarak nimet gönderdiği kimselere de teşekkür etsin. Öncelikle onların ilki olan ana-babaya teşekkür etsin: (Bana ve anne-babana şükret. Dönüş sadece banadır) [Lokman Suresi: 14]
«İmam Ahmed'in Müsnedi»'nde şöyle gelmiştir: «Kim, insanlara teşekkür etmezse, Allah'a da şükretmiş olmaz» [Sahih bir hadistir].
Şükründe mahlukatın yetersiz kaldığı (Allah) ne yücedir...
Fakat O'nun cömert eli kısıtlı ve yetersiz değildir...
Nimetlerine şükreden kimse şükretmek için O'nun şükrüne ihtiyaç duyar...
Keza şükretmenin şükrü de tekrardan şükre ihtiyaç duyar...
Her şükürde nimet üzerine bir nimet vardır...
Nimetlerden uzak kalmadan şükür de küçük kalır...
Kim, nimetin şükrünün gerekli hakkını yerine getirmek isterse...
Şükürle beraber daha büyük olana da katlanır...
Ey Allah'ım! Ey âlemlerin Rabbi! Bizi sana şükredenlerden kıl!