Applicable Translations English پښتو فارسی Français Indonesia Русский 中文 عربي

82

El-Hâdî -Celle Celâluh-

Zamanda kayboldum, hidayeti bulamıyordum

Ve kalbimde bir karanlık vardı

Allah beni doğru yola itmek istediğinde

Bana hak yolu gösterdi ve bana hidayet etti

Kendimden azgınlığın ve helakın karanlığını uzaklaştırdım

Açık bir şekilde hidayet bulmak için nura yöneldim

Peygamber Muhammed'in dinine girdim

Dalaletten sonra aklı başında ve dua eden biri olarak

Allah -Celle ve Alâ-'nın kullarına olan rahmetinden: Hidayeti kendi elinde tutmuş, Allah -Azze ve Celle- kendini (Hâdî) olarak isimlendirmiştir.

Biz de bu ismi anlamak için durup düşünüyoruz ve Allah'tan; izniyle bizi hakka ve dosdoğru yola iletmesini istiyoruz:

Allah -Tebâreke ve Teâlâ- şöyle buyuruyor: (Hiç şüphe yok ki Allah, iman edenleri doğru yola iletir.) [Furkân Suresi: 54] Allah -Tebâreke ve Teâlâ- şöyle buyurmuştur: (Yol gösterici ve yardım edici olarak Rabbin yeter.) [Furkân Sûresi: 31]

Rabbimiz -Azze ve Celle-, kullarına fayda sağlama ve zarardan sakındırma konusunda hidayete erdirir ve irşad eder, onlara bilmediklerini öğretir. Allah -Subhânehû ve Teâlâ- onları muvaffak kılarak ve hatalardan doğruya yönelterek hidayet edendir. Onlara takvayı ilham eder ve kalplerini, kendi zatına dönerek tevbe edenlerden kılar, emrine boyun eğdirir.

Allah'ın İnsana Hidayet Etmesi

Dört Temel Husus Üzere Olur:

Birincisi: Umumi hidayet ki o, her nefsin faydasına olan ve geçimini sağlayan şeyler hakkında hidayetidir ve o, bütün hayvanlar için kapsamlı bir hidayettir. Ses çıkaran ve çıkaramayan, kuş olsun, yürüyen hayvanlar olsun, insanlardan güzel konuşan ve konuşamayanlara hidayeti.

İkincisi: Rehberlik hidayeti ve mükellefler için bir açıklama olup, o da şöyledir: Allah -Azze ve Celle-'nin yarattıklarına karşı delili; bu hucceti/delili ikame etmeden onlardan hiçbirine azap etmez.

Allah -Subhânehû ve Teâlâ- şöyle buyurmuştur: (Semûd kavmine gelince, biz onlara doğru yolu göstermiştik. Ama onlar körlüğü hidayete tercih ettiler.) [Fussilet Suresi: 17]

Üçüncüsü: Muvaffak kılma ve ilham verme, hakkın kabul edilmesi ve ona razı olunması için göğsün ferahlatılması hidayetidir. Allah -Subhânehû ve Teâlâ- şöyle buyurmaktadır: (Allah, kimi doğru yola iletirse işte o, doğru yolu bulmuştur.) [İsrâ Suresi: 97] (Kim Allah’a inanırsa, Allah onun kalbini doğruya iletir.) [Tegâbun Suresi: 11]

Bunun içindir ki; Allah -Subhânehû ve Teâlâ- kullarına kendinden hidayet istemelerini emretti. Hatta, her rekâtta kendisinden hidayet istemeleri için onları yönlendirmiştir: {Bizi doğru yola ilet.} [Fâtiha Sûresi: 6]

Dördüncüsü: Kıyamet günü Cennet ve Cehennem'e sokmak. Allah - Subhânehû ve Teâlâ - şöyle buyurmuştur: (Onları doğruya ve güzele erdirecek ve durumlarını düzeltecektir.) [Muhammed Suresi: 5] ("Hamd, bizi buna eriştiren Allah’a mahsustur. Eğer Allah’ın bizi eriştirmesi olmasaydı, biz hidayete ermiş olamazdık." derler.) [A'râf Suresi: 43]

Cehennem'e sokmaya gelince; Allah -Subhânehû ve Teâlâ- şöyle buyurmuştur: (Allah, meleklerine emreder:) Zalimleri, onların aynı yoldaki arkadaşlarını toplayın.) (22) (Ve Allah'tan başka tapmış oldukları putlarını, onlara Cehennem'in yolunu gösterin.) (23) [Sâffât Sûresi: 22-23]

Ne kadar doğru yolda olursan o kadar yükselirsin

Hidayet: (El-Hâdi)'nin hidayet eden, yol gösteren Allah'ın kuluna ihsan ettiği en büyük nimet ve onsuz her nimet gelip geçicidir.

İlimde derinleşenler, bu nimete en çok düşkün olanlardır ve bunun kaybolmaması için Allah'a dua ederler. (Rabbimiz! Bizi doğru yola eriştirdikten sonra kalplerimizi saptırma) [Âl-i İmrân Suresi: 8]

Hidayet sonsuzdur ve kul ona ne kadar ulaşırsa ulaşsın fark etmez! Sonra onun hidayetinin üzerinde bir hidayet daha vardır ve onun hidayetinin üzerinde de sonu olmayan bir hidayet vardır. Kul, Rabbinden ne kadar korkarsa, başka bir hidayete yükselir. Ne kadar çok takva içinde olursa o kadar daha çok hidayet içindedir. Allah -Subhânehû ve Teâlâ- şöyle buyurmuştur: (Allah, doğruya erenlerin hidayetini artırır.) [Meryem Suresi: 76]

Ve ne zaman takvadan nasibini kaçırırsa, kendisine o kadar da hidayetten bir nasibini de kaçırmış olur. Ve kim hidayet bulmuşsa; sonsuz nimete kavuşmuş olur. Allah -Subhânehû ve Teâlâ- şöyle buyurmuştur: (Bizi doğru yola ilet.) (6) (Kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet. [Fâtiha Suresi: 7]

Ve hidayetin alameti: Göğsün açılmasıdır. Allah -Subhânehû ve Teâlâ- şöyle buyurmuştur: (Allah, her kimi doğruya erdirmek isterse, onun göğsünü İslam’a açar) [Enâm Suresi: 125] Allah -Tebâreke ve Teâlâ- kimi hidayete erdirirse kimse onu saptıramaz ve bunun tersi de geçerlidir. Allah -Subhânehû ve Teâlâ- şöyle buyurmuştur: (Allah, kimi saptırırsa artık onun için bir yol gösterici yoktur.) (36) (Allah, kimi de doğru yola iletirse artık onu saptıracak hiç kimse yoktur.) (37) [Zümer Suresi: 36-37]

Bunun için Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-’in en çok ettiği dualarından biri de buydu: «Allah'ım! Senden hidayet, takva, iffet ve zenginlik isterim.» [Müslim rivayet etmiştir]. Ali -radıyallahu anh-'a şu sözüyle öğretti: «Allah'ım! Beni doğru yola hidayet et ve tüm işlerimde doğru olana muvaffak kıl.» [Müslim rivayet etmiştir].

Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Hasan bin Ali -radıyallahu anhuma-'ya vitir namazının kunut duasında şöyle söylemelerini öğretmiştir: «Allah'ım! Hidayet verdiklerin arasında bana da hidayet ver.» [Sahih Hadis. Ebû Dâvûd rivayet etmiştir]،

İtaat ile isyan arasında yaşamanın tehlikelerinden biri de, sonunun yani ölümünün bunların hangi dönemde (itaat döneminde mi yoksa isyan döneminde mi) olacağını bilememendir.

Şeyhulislâm İbni Teymiyye -rahimehullah- şöyle demiştir: “Günahlar, insan nefsinden ayrılmayan kaçınılması zor olan hatalardır ve o her an hidayete muhtaçtır ve kul hidayete, yemekten ve içmekten daha çok muhtaçtır.''

Gökyüzünün kapısını çal!

Allah -Azze ve Celle- İbrahim -aleyhisselam-'ın diliyle şöyle buyurmuştur: (İbrahim dedi ki: Ben Rabbime gidiyorum. O bana doğru yolu gösterecek.) [Saffât Suresi: 99]

Zayıflığınla Allah'a git, O sana kuvvetiyle gelir, onunla Allah'a git, O sana izzetiyle gelir

Yalnızlığınla Allah'a git, O sana kendi yakınlığıyla gelir...

Fakirliğinle Allah'a git, O sana zenginliğiyle gelir...

Endişelerinle Allah'a git, O sana iyi bir son ile gelir...

Üzüntünle Allah'a git, O sana sevinciyle gelir...

Allah'ım! Beni azabından koru. Muhakkak ki sen benim ilahımsın, kıyamet günü affını bana tattır.

Ben bir tutsağım, zayıfım ve senden korkuyorum, sana boyun eğiyorum, orada ne çocuklar ne de mallar fayda verir.

Son olarak...

Eş-Şîrâzî -rahimehullah- şöyle demiştir: "Bir gece babamın yanında kaldım ve uyuyorduk, ben de: "Bunlardan hiçbiri iki rekât namaz kılmak için kalkmadı! dedim. "Ey oğlum! Uyuman yaratılmışların hakkına girmekten senin için daha hayırlı olur dedi.''

Senin doğru yolda olman, sana başkalarının dalaletiyle alay etme hakkını vermez. Kalpler Rahman'ın iki parmağı arasındadır, onları dilediği gibi çevirir. Amelinle de ibadetinle de aldanma. Çünkü o, Allah'ın sana bir lütfudur. Allah'tan kendine sebat ve başkalarına hidayet iste. Allah -insanların en hayırlısı- olan peygamberine şöyle buyurmuştur: (Eğer seni sebatkâr kılmasaydık, gerçekten, nerdeyse onlara birazcık meyledecektin.) [İsrâ Suresi: 74] Senin Durumun Nasıldır?

Ey Allah'ım! Ey Hâdî! İzninle, onların ayrılığa düştükleri şeylerde bizi gerçeğe ilet. Sen dilediğini dosdoğru yola iletirsin.