Applicable Translations Español فارسی Français Indonesia پښتو Русский 中文 English عربي

52

El-Habîr -Celle Celâluhû-

Nesâî'nin sahih isnatla naklettiği bir hadiste: Bir bedevi Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-’e gelerek ona iman etti. Ona tabi oldu ve sonra şöyle dedi: ''Yurdumdan göç edip seninle birlikte oturacağım.'' Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-, bunun üzerine onunla ilgilenmeleri için ashabından bazılarına tavsiyede bulundu.

Hayber savaşında Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-, düşmandan esirler aldığı zaman esirleri taksim etti. O kimseye de hissesini ayırdı. O kimse, ashabından koyunlarını otlatıyordu. O gelince onun hissesine düşen esiri kendisine verirler. O da: ''Nedir bu?'' dedi. Ashab: ''Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-’in sana ayırdığı hissedir.'' dediler. O hissesine düşen esiri Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’e getirdi ve: ''Bu nedir?'' diye sordu. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-: ''Bunu da sana ayırdım'' diye buyurdu. Bunun üzerine O adam: ''Ben ganimet elde etmek için sana uymadım. -Boğazını göstererek- Ben şuramdan ok ile vurulup şehid olup Cennet'e girmek için sana uydum.'' dedi.

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-: ''Eğer Allah’a doğru söylüyorsan, Allah da seni tasdik edecektir.'' buyurdu. Kısa bir müddet geçmesinin ardından düşmanla savaştılar. O adamı işaret ettiği yerden okla vurulmuş olarak, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’e getirdiler.

Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- ''Bu, o kimse midir?'' dedi. Onlar da: ''Evet'' dediler. «Allah’a doğru söyledi, Allah da onu tasdik etti.'' buyurdu. Sonra Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- onu kendi cübbesi ile kefenledi ve önüne koyarak namazını kıldı. Peygamberin kıldırdığı cenaze namazından ortaya çıkan sözlerinden biri de şöyleydi: ''Allah’ım! Bu kulun senin yolunda hicret ederek şehid oldu. Ben de buna şahidim.''

Vücut azalarının amelleri, kalplerin amellerine tabi olur. Kıyamet gününde kurtuluş, kalbin temiz ve bozulmamış olmasına bağlıdır. (O gün ne mal fayda verir, ne de evlat.) (88) (Ancak Allah'a temiz bir kalp ile gelenler (o günde fayda bulur).) (89) [Şuarâ Suresi: 88-89]

Kalplerde olanı her şeyi hakkıyla bilen ve her şeyden hakkıyla haberdar olan Allah'tan başkası bilemez! Allah -Tebâreke ve Teâlâ- kendi nefsinden şöyle bahsetmiştir: (Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.) [Bakara Suresi: 234]

Rabbimiz; kullarının sırlarını ve kalplerindeki vicdanlarını bilir. Gizli haberler O'na uzak değildir, O'nun haberi olmadan mülkünde ve hükümranlığında hiçbir şey gerçekleşmez. Hareket eden veya hareketsiz kalan herbir zerreden, endişeli veyahut huzurlu olan herbir nefisten haberdardır.

O'nun ilmi; görünen ve görünmeyen, sırları ve açığa vurulanları, gerekli olanları, imkânsızları ve mümkün olanları, üst ve alt âlemi, geçmişi, şimdiyi ve geleceği kuşatmıştır. Mevcudattan hiçbir şey O'a gizli kalmaz.

İşlerin sonuçlarını, geleceklerini ve neye dönüşeceklerini haber verir. (Gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan, sonra Arş’a istiva eden Rahmân'dır. Bunu bir bilene sor.) [Furkân Suresi: 59]

Allah, işlerin görünen kısımlarını hakkıyla bilen, işlerin iç yüzlerinden de hakkıyla haberdar olandır.

Gerçeklerden ve manalardan haberdar olandır... Tartışmasız ve rekabetsiz her şeyi bilendir...

Hiçbir şeyi kaçırmadan her şeyi kuşatandır... Saklanmış olan da O'ndan gizli değildir...

İhsan makamı:

Kim, Allah'ın kendi yapmış olduklarının iç yüzünden haberdar olduğunu, yaptıklarını kontrol ettiğini bilirse, kendisini Allah'ın sevmediği bir şeyi yaparken görmesinden utanır. Sonra amelini düzeltir ve ibadetini ihlaslı bir şekilde eda eder. Böylece bu durum onu sahih hadiste gelen ihsan makamına ulaştırır: «Yüce Allah’ı görüyormuş gibi O’na ibadet etmendir. Her ne kadar sen O’nu göremesen de O, seni görmektedir.» [Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir].

Ebû Hâtim şöyle demiştir: "Kişinin, bu dünyada itaatinin merkez noktası, gizli olan duyguları ıslah etmek, vicdanları bozmamaktır."

İşin sırrı kalptedir!

İki adamın yaptığı salih bir ameli görürsün. Birinden kabul edilir, diğerinden ise kabul edilmez! Bu namaz kılar ve namazı kabul olur. Yanında diğeri namaz kılar ve onun için ancak aklederek, idrak ederek kıldığı kadar namazından pay verilir. Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: «Bir kişi namazını kılınca, kendisine namazdaki dikkatine göre; namazın onda biri, dokuzda biri, sekizde biri, yedide biri, altıda biri...» belirli sayıya ulaşana kadar saydı. [Sahih bir hadistir. İbn Hıbbân rivayet etmiştir]

Bir kimse sadaka verir. Allah o sadakayı kabul eder ve onun için sadakayı arttırır, büyütür. -Bizden birinin tayını (at yavrusunu) büyüttüğü gibi- Başka birisi sadaka verir. Allah onu kabul etmez ve hatta o sadaka yüzünden ona azap eder! (Eğer sadakaları (zekât ve benzeri hayırları) açıktan verirseniz iyidir. Eğer onu fakirlere gizlice verirseniz, işte bu sizin için daha hayırlıdır. Allah da bu sebeple sizin günahlarınızdan bir kısmını örter. Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.) [Bakara Suresi: 271]

Bir kimse, insanların önünde gözlerini çevirir ve rol yapar! Daha sonra yalnız kaldığında ise harama bakar ve haramlara dalarak yasakları çiğner. Her şeyden hakkıyla haberdar olan ve gören Allah dışında kimse onun kalbinde olanların iç yüzünü bilebilir mi? (Allah, gözlerin hain bakışını ve kalplerin gizlediğini bilir.) [Gâfir/Mümin Suresi: 19]

İtaat ile isyan arasında yaşamanın tehlikelerinden biri de, sonunun yani ölümünün bunların hangi dönemde (itaat döneminde mi yoksa isyan döneminde mi) olacağını bilememendir.

Yalnız kalmak ya yüceltir ya da insanın alçaltır. Bu yüzden kim Allah'ı yalnızken yüceltirse, insanlar da onu göründüğü yerde hürmet ederler.

İmam Mâlik -Allah ona rahmet eylesin- şöyle demiştir: “Kim, yüreğinde bir ferahlama olmasını, ölümün sıkıntılarından ve kıyametin dehşetinden kurtulmayı arzuluyorsa, gizli amelleri, aleni amellerine nazaran daha çok olsun. ”

İbn Recep -Allah ona rahmet etsin- şöyle demiştir: ''Güzel son, ancak kimin gizli düşünceleri güzel ise o kimse için olur. Çünkü ölüm anında yapmacık davranmak mümkün değildir. O an kalpte gizlenenden başkası ortaya çıkmaz.''

Allah -Subhânehû ve Teâlâ- kendisinin her şeyden hakkıyla haberdar (El-Habîr) olduğunu haber vermiştir. Allah -Azze ve Celle-, onu takvaya teşvik etmek için insanın yaptığı, bildiği ve meydana getirdiği şeylerle yirmi kereden fazla (el-Habîr) ismini ilişkilendirmiştir; (Âdil olun. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.) [Mâide Suresi: 8]

Kulunu, bedensel ve kalbi amellerine bakmaya teşvik etmiştir. Kimin bu (el-Habîr) ismiyle imanı arttıysa; kendi dünyasında neler olup bittiğinden haberdar olmuştur. Onun dünyası da, kalbi, bedeni ve aldatma, ihanet ve kötülüğü saklamak gibi kalbin özelliklerinden olan gizli şeylerdir.

Allah -Azze ve Celle- şekillere bakmaz, ancak kalplere ve amellere bakar, {Bilmez mi ki, kabirlerde olanlar dışarı çıkarıldığı,} (9) {Kalplerde bulunanlar ortaya konduğunda.} (10) {Şüphesiz o gün Rableri kendilerinden elbette haberdardır.} (11) [Âdiyât Suresi: 9-11]

(Allah'la) Beraberlik

Mümin kul, Yüce Allah'ın (el-Habîr) isminden nasibini alırsa; Allah ile beraber olur. O'nunla beraber olursa, Allah kulunu yükseltir, arındırır ve o kulu diğer beraberliklerden uzak sadece bu beraberlikle meşgul kılar. O kulu, sürekli bir ihtiyat ve sürekli bir takva içinde kılar ve Allah ona bu dünyada yeter. Dünya nimetleri istemese de Allah onları o kula ulaştırır. Kulun dağınık durumunu birleştirir, bir araya getirir. Kendisini rızıklandırdığı her şeyi ona bereketli kılar. Kul darlık bilmez, endişeye kapılmaz ve şeytan ona kötülüğünü ulaştıracak yol bulamaz. Çünkü Allah -Tebâreke ve Teâlâ- şöyle buyurmuştur: (Kim Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona bir çıkış yolu açar.) [Talâk Suresi: 2]

Ey kalplerden geçeni gören ve duyan!... Sensin bütün olacakları bilen ve planlayan... Ey bütün sıkıntılara karşı kendisinden umut beklenen!... Ey bütün şikâyet ve korkular kendisine iletilen!...Sana olan ihtiyacımdan başka bir vesileye sahip değilim... Sana olan ihtiyacım ile ihtiyaçlarımı karşılıyorum...

Kapını çalmaktan başka bir çarem yok... Senin kapından da kovulursam başka hangi kapıyı çalayım?... Sen, izzetinle günahkârları ümitsizliğe düşürmezsin... Senin lütfun en bol olan ve ihsanın en geniştir...

Allah'ım! bize karşı lütufkâr ol. Ey Habîr olan... Ey sırları ve vicdanları hakkıyla bilen!