Applicable Translations English پښتو فارسی Français Indonesia Русский 中文 عربي

49- 50

El-Hakem (hükmeden, men eden) El-Hakîm (hüküm ve hikmet sahibidir) -Celle Celâluhu-

«Sünen-i Nesâî'de» Hâni'den (rivayet edildiğine göre) kendisi kavmiyle birlikte Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'e (kavminden bir heyet ile) gelince kavminin Hâni'i "Ebu’l-Hakem" künyesiyle çağırdığını duymuş bunun üzerine Rasûlullah -rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem- kendisini çağırarak: «Muhakkak ki gerçek Hakem Allah'dır. Hüküm O'na (döner). Binaenaleyh sen niçin (böyle) Ebu'l Hakem künyesiyle çağırılıyorsun?» diye sormuş (da O da): Benim kavmim bir anlaşmazlığa düştükleri zaman bana gelirler, ben de aralarında hüküm veririm. Her iki taraf da razı olurlar, cevabını vermiş. Bunun üzerine Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-: «Bu (tarafları hoşnut edecek hüküm vermek) ne kadar güzel! (Ama Hakem ismi Allah'a mahsus olduğu için kullar bu isimle künyelendirilemezler) Kaç çocuğun var? demiş. -sallallahu aleyhi ve sellem-:» Benim Şüreyh, Müslim ve Abdullah (isimli üç oğlum) var, demiş. Rasûlullah:-sallallahu aleyhi ve sellem-: «Hangisi daha büyük? diye sormuş.» (Hâni de:) Şüreyh, cevabını vermiş. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-: «Öyleyse sen Ebu Şüreyh'sin, buyurmuş.» [Sahih Hadis].

Rabbimiz -Azze ve Celle-'nin isimlerinden: (El-Hakem ve El-Hakîm), Allah -Subhânehû ve Teâlâ- şöyle buyurmuştur: (O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. [Âl-i İmrân Sûresi: 6] Allah -Subhânehû ve Teâlâ- şöyle buyurmuştur: (İyi bilin ki hüküm yalnız O’nundur. O, hesap görenlerin en çabuğudur.) [Enâm Suresi: 62]

"El-Hakîm isiminin iki anlamı vardır:

Birincisi: O, her şeyi kusursuz ve çok iyi bir şekilde yaratmıştır. Allah -Tebâreke veTeâlâ- Hakîm'dir; çünkü O'nun, sözleri ve fiilleri kusursuzdur. O'nun bütün sözleri ve fiilleri doğrudur. Mükemmellikte en yükseğe ulaşmıştır.

Ve eşyadaki mükemmellikten biri de o hikmetin en üst noktasıdır. Her şeyi yerli yerine koyması; yarattıklarını en iyi şekilde düzenlemesidir. Yarattıklarını en güzel şekilde yaratmıştır. Tertipleyip yönetmesinde ve takdirinde hiçbir dengesizlik ve karışıklık yoktur. Yaratmasında herhangi bir eksiklik veya kusur yoktur. İşinde herhangi bir yanılma veya hata yoktur. Allah -Tebâreke ve Teâlâ- sözünde sadık olarak şöyle buyurmuştur: (Bunu, her şeyi sağlam ve yerli yerince yapan Allah yapmıştır.) [Neml Suresi: 88]

Ve yarattıklarını en iyi şekilde yarattığı gibi, kitabının ayetlerini de en mükemmel şekliyle indirmiştir. O kitap da Kur'an-ı Kerim'dir. Allah -Celle Celâluhu- şöyle buyurmuştur: (Ama Allah, Şeytan'ın vesvesesini giderir. Sonra Allah, ayetlerini sağlamlaştırır. Allah; hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.) [Hac Suresi: 52] Kitabını hikmet dolu olarak nitelendirmiştir: (İşte bu ayetler, hikmet dolu kitabın ayetleridir.) [Lokmân Suresi: 2]

Hakîm'in ikinci anlamına gelince; muhakkak ki O -Tebâreke ve Teâlâ- kulları arasında Hakem ve Hâkim'dir. Allah -Azze ve Celle- kulları arasında Hakem (tek hüküm sahibi) ve Hâkim (hikmet sahibi)'dir. Yani aralarında hüküm verir ve kendi kanununa göre onların arasını yargılayarak doğruyu yanlıştan ayırır.

Hüküm verme işini kendisine has kıldı; hiçbir kimsenin kendisine ait olmayanı almaya çalışması caiz değildir. Allah -Azze ve Celle- şöyle buyurmuştur: (Hüküm yalnızca Allah’a aittir. O, hakkı anlatır. O, hakkı batıldan ayırt edenlerin en hayırlısıdır.) [Enâm Suresi: 57] Allah -Azze ve Celle- şöyle buyurmuştur: (İyi bilin ki hüküm yalnız O’nundur. O, hesap görenlerin en çabuğudur.) [Enâm Suresi: 62]

Allah'ı Hakem ve Hâkim kabul etmek ihtilaflı durumda O'nun kitabını ve Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem-'in sünnetini hakem kabul etme suretiyle olur. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: (Hakkında ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyin hükmü Allah’a aittir. İşte bu, Rabbim Allah’tır.) [Şûrâ Suresi: 10]

Allah -Azze ve Celle-, kulları arasında Hâkim olmaya layıktır. Çünkü O, onların Rabbi, yaratıcısı ve ilahıdır, (Size kitabı (Kur’an’ı) hak olarak indiren O iken, ben Allah’tan başka bir hakem mi arayacağım?) [En'âm Suresi: 114]

Rabbimiz, hüküm verenlerin en hayırlısıdır. Zira O, -Tebâreke ve Teâlâ- her şeyi hakkıyla bilir ve her meseleye kendisine uygun hükmü verir. Allah -Azze ve Celle- şöyle buyurmuştur: ((Ey Muhammed!) Sana vahyolunana uy ve Allah hükmünü verinceye kadar sabret. O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.) [Yûnus Suresi: 109]

Mümin; Allah'ın kanununa boyun eğip teslim olmadıkça, O'na başvurmadıkça, onda yazılanlara boyun eğip tam bir teslimiyet göstermedikçe Mümin olamaz. Allah -Tebâreke ve Teâlâ- şöyle buyurmuştur: (Hayır! Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp, sonra da verdiğin hükümden dolayı içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyet göstermedikçe iman etmiş olmazlar.) [Nisâ Suresi: 65]

Allah'ın kanunu hakem kılıp verdiği hükme razı olmadıkça, İslam'ı iddia eden bir millet için başarı ve kurtuluşu yoktur.

Hakîm olan Allah'tan bir ödül.

Kime hikmet verilmişse o kimseye pek çok hayır verilmiştir ve Allah hikmeti kullarından dilediğine verir. (Andolsun ki vaktiyle Lokmân’a şu hikmeti vermiştik) [Lokmân Suresi: 12] Ve bütün peygamberlere hikmet verilmiş olup, bazıları diğerlerine kendilerine bahşedilen hikmette daha üstün kılınmıştır.

«Sahîheyn'de» nakledildiğine göre; Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: «İki kadın vardı. Bunların beraberlerinde iki de çocukları vardı. Bir kurt gelerek bu çocuklardan birini kapıp kaçırdı. Kadın, arkadaşına; "Kurt senin çocuğunu kaçırdı!" dedi. Diğeri ise: "Hayır, senin çocuğunu alıp gitti!" dedi.

Bunlar (ihtilafa düştüler) aralarında hüküm vermesi için Dâvûd -aleyhisselam-'a başvurdular. Dâvûd -aleyhisselam-, büyük kadın lehine hükmetti. Küçük kadın, hükme razı olmayınca, davayı Dâvûd'un oğlu Süleyman -aleyhimesselâm-’a götürdüler. Ve ona haber verdiler. Süleyman -aleyhisselam-: "Bir bıçak getirin, çocuğu ikiye böleyim, size birer parça vereyim!" diye hükmetti.

Küçük kadın: "Böyle yapma! Allah sana merhamet etsin! Çocuk onundur!" dedi. Süleyman -aleyhisselam- bu cevap üzerine çocuğun küçük kadına ait olduğuna hükmetti.»

Mutmain ol!

Ve hatırla: Allah'ın büyük hikmeti vardır. O, ancak hikmeti ile verir ve hikmeti ile de vermez. Allah'ın bir şeyi senin için seçmesi, senin kendin için seçmenden daha hayırlıdır. (Allah, Müminlere çok merhamet edendir.) [Ahzap Sûresi: 43].

Süfyân es-Sevrî şöyle demiştir: ''Engellemesi ihsandır (bazı kullarına imtihan için vermez); bu Allah Teâlâ'nın cimri olması ya da kendinde olmaması anlamına gelmez. Bilâkis O, kulunun iyiliğini gözeten bir bakış açısıyla vermemeyi seçmiş ve yine güzel bir bakış açısıyla engellemiştir.” Sonu iyi olmayan bir şey isteyebilirsin ve bu senin ölümüne bile sebep olabilir!

İbn Mes’ûd -radıyallahu anh- şöyle demiştir: ''Bir kul, kendisine Allah tarafından kolaylık sağlanana kadar ticaret ve yönetim işleriyle ilgilenir de Allah ona bakar; meleklere şöyle emreder: Onu o işten uzaklaştırın. Çünkü ona kolaylık sağlarsam o iş onu ateşe sokar. Allah Teâlâ o kulu o ticaretten ya da makamdan uzaklaştırır. Kul kötümser düşünüp uğursuz saymaya devam eder ve şöyle der: Falan benden önce geldi, filan benden daha zeki ve bu, sadece Allah -Azze ve Celle-'nin lütfudur.

Selefi salihinin bazılarından rivayet edildiğine göre bir adam Allah'tan savaş yapma isteğinde bulunur ve rüyasında bir münadiyi işitir: ''Muhakkak ki eğer sen savaşırsan esir düşersin ve şayet esir düşersen Hristiyan olursun!'' (Allah bilir, siz bilmezsiniz.) [Bakara Suresi: 216]

O, yüce olan Allah -Celle Celâluhu- Hakim'dir, hikmet sahibidir ve O, dilediği şekilde hükmeder.

Eli açıktır, cömerttir, mükemmeldir, kimseye benzetilemez. Halimdir, acele etmez, bir şeyin vaktinin geçmesinden korkup acele etmez.

Dikkat et! Sakın yapma!

O halde hikmet sana gizli kaldıysa Allah'a karşı suizan beslemekten sakın ve cahilliği kendine atfet! Akıllar O'nun hikmetini dikkatlice incelemekte yetersizdir. Melekler -Allah'a yakınlıkları ve O'nun azamet ve kudretini bilmeleriyle- Allah'ın Adem'i yeryüzüne indirmesindeki hikmetini bilmiyorlardı ve şöyle dediler: (Hatırla ki Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, dedi. Onlar: "Bizler hamdinle seni tesbih ve seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak ve kanlar dökecek kimseler mi yaratacaksın?" dediler. Allah da onlara: Sizin bilemeyeceğiniz şeyleri ben bilirim, dedi.) [Bakara Sûresi: 30].

Takdir ettiğinin vuku bulacağı ve onu yerine getireceği zaman, Allah'ın kaderi karşısında sessiz ol; böylece sana çokça lütuflarda bulunsun.

Ömer -radıyallahu anh- şöyle buyurmuştur: "Gaybın perdeleri bize indirilmiş olsaydı, bizden biri Allah'ın bir kimse için seçtiğinden başkasını kendisi için seçmezdi."

Hudeybiye antlaşmasında Ömer -radıyallahu anh- Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'e geliyor ve şöyle diyor: Ey Allah'ın Rasûlu! Biz hak üzere, onlar da batıl üzere değiller mi?

O da şöyle demiştir: « Evet tabii.»

Dedi ki: Bizim ölülerimiz Cennet'te, onların ölüleri Cehennem'de değil mi?

O da şöyle demiştir: « Evet tabii.»

Dedi ki: Öyleyse neden dinimiz adına küçük düşürücü olanı veriyoruz ve Allah bizimle onlar arasında hükmetmeden neden dönüyoruz?

Bunun üzerine Rasûlullah şöyle buyurmuştur: «Ey Hattab'ın oğlu! Ben Allah'ın elçisiyim ve Allah beni asla terk etmez.» Sonra Allah, (Fetih) suresini indirdi ve insanlar barışın fetih olduğunu anladılar. [Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir].

Çünkü artık kaderi yazan kalem yazmaz olmuş, yazıları değişmeyecek şekilde kesinleşmiştir ve takdir edilenler yazılmıştır; (De ki: Allah'ın bizim için yazdığından başkası bize asla erişmez. O bizim mevlamızdır. Onun için Müminler yalnız Allah'a dayanıp güvensinler.) [Tevbe Suresi: 51]

Allah, merhametlilerin en merhametlisidir ve O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır. Tez zamanda sana gelecek olan bir kurtuluşu müjdeliyorum. Gözyaşının ardından bir gülümseme ve korkunun ardından güven, korkudan sonra huzur vardır. Ancak Allah'tan hakkıyla sakınıp korkmalısın.

El-Âlûsî şöyle demiştir: "Kim Allah -Subhânehû ve Teâlâ-'dan korkarsa, onun kalbinden hikmet pınarları fışkırır ve takvasına göre ona sırların incelikleri açılır." (Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz.) [Âli İmrân Suresi: 130 ve 200]

Ey Hakîm olan Allah'ım! Bize hikmetinin kapılarını aç ve bizim için ayırdığına bizleri razı kıl. Sen her şeyi hakkıyla bilensin ve hikmet sahibisin.