79
«Sahiheyn'de» gelen bir rivayette Câbir b. Abdillah el-Ensârî -radıyallahu anh- anlatıyor: Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- ile beraber Necd taraflarına doğru bir gazveye çıkmıştık. Ağaçları çok olan bir vadide iken öğle istirahatı zamanı geldi. Orada Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- indi ve insanlar ağaçların gölgelerine dağıldılar. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bir ağacın gölgesine indi ve kılıcını ağaca astı. Daha sonra Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bizi yanına çağırdı biz geldik ve bir de baktık ki bir bedevi onun önünde oturuyor: Rasûlullah şöyle dedi: «Ben uyurken bu adam kılıcımı aldı ve uyandığımda kılıcı kınından çekip: «Seni benden kim kurtaracak?» dedi. Ben de: «Allah!» dedim. Bunun üzerine adam kılıcı kınına geri soktu ve oturdu." Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- adama bu yaptığından dolayı bir ceza vermedi.
Allah -Subhânehû ve Teâlâ- şöyle buyurmuştur: (Allah, kuluna yetmez mi?) [Zümer Suresi: 36]
Rabbimiz -Subhânehû ve Teâlâ- kullarına yeter. Çünkü onları rızıklandıran, onları koruyan ve onların işlerini ıslah edendir. Allah -Azze ve Celle- onlara kâfi gelmiştir ve bu, bütün mahlukat için umumî bir yeterliliktir.
Özel yeterliliğine gelince; O şöyledir: Kendine tevekkül edenlere, O'na güvenip yönelenlere olan yeterliliğidir.
Bu geniş bir yeterliliktir, çünkü Allah -Subhânehû ve Teâlâ- şöyle buyurmuştur: (Allah kuluna kâfi değil midir? Seni O'ndan başkalarıyla korkutuyorlar. Allah, kimi saptırırsa artık onun yolunu doğrultacak biri yoktur.) [Zümer Suresi: 36] Allah -Subhânehû ve Teâlâ- şöyle buyurmuştur: (Kim Allah’a tevekkül ederse, O kendisine yeter.) [Talâk Suresi: 3] Yani: Onun bütün dinî ve dünyevî işleri için kâfidir.
Allah -Tebâreke ve Teâlâ-'nın, rasüllerine ve Müminlere olan yeterliliğinden; onların üzerine yardımını indirmesi ve onları melekleriyle desteklemesidir: (Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır.) [Fetih Suresi: 4]
Allah -Subhânehû ve Teâlâ- şöyle buyurmuştur: (Evet, siz sabır gösterir ve Allah'tan sakınırsanız, onlar (düşmanlarınız) hemen şu anda üzerinize gelseler, Rabbiniz nişanlı beş bin melekle sizi takviye eder.) [Âl-i İmrân Suresi: 125]
Kul, hayatının her alanında göz açıp kapayıncaya kadar dahi olsa Rabbinden vazgeçemez. O, Allah'ın korumasına, yeterliliğine ve rızkına muhtaçtır. Bu Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- bize bir hadis öğretiyor. O hadis, Allah -Subhânehû ve Teâlâ-'nın kula kâfi olduğuna dair en büyük hadislerden biridir. Peygamber -aleyhissalâtü vesselâm-'dan sahih olarak gelen bir rivayette o şöyle buyurmuştur: «Bir adam evinden çıkınca "Bismillah tevekkeltu al'Allah, lâ havle velâ kuvvete illa billah: Allah'ın ismiyle (dışarı çıktım) Allah'a tevekkkül ettim, güç ve kuvvet sadece Allah'tandır" derse, o zaman kendisine (bir melek tarafından o adam'a: "Sen bu duanın bereketiyle) doğru yola iletildin, şerlere karşı koymakta yeterli hale getirildin (ve onlardan) korundun" diye karşılık verilir.
Bunun üzerine Şeytanlar ondan uzaklaşır. Diğer bir Şeytan da ona: Senin için doğru yola iletilen, şerlere karşı yeterli hale getirilen ve korunulan bir kimseyi (yoldan çıkarmak) nasıl (mümkün olur)? der.» [Sahih Hadis. Ebû Dâvûd rivayet etmiştir]،
Ve Mümin kul, korunmak ve sebat etmek için Allah'ın en güzel isimleriyle O'na çokça yalvarır ve vesile edinir. Çünkü O'ndan başka yeterli olacak yoktur ve O'ndan başka koruyucu yoktur. «Sahih Müslim»'de gelen bir rivayette: Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- yatağına girdiği zaman şöyle derdi: «Bize yedirip içiren, koruyup barındıran Allah’a hamd olsun. Koruyup barındıranı bulunmayan nice kimseler var!»
Mümin kul, Allah -Subhânehû ve Teâlâ- hakkında hüsnüzanda bulunur ve tevekkülünde samimi olup ümidi büyük olursa; şüphesiz ki Allah onu hayal kırıklığına uğratmaz. Çünkü Allah -Subhânehû ve Teâlâ- şöyle buyurmuştur: (Kim Allah’a tevekkül ederse, O kendisine yeter.) [Talâk Suresi: 3]
Sebepleri onların etken faktörleriyle ilişkilendirmekten kaynaklanır. Peygamber -aleyhissâlâtu vesselâm-'dan sahih olarak gelen rivayette o şöyle buyurmuştur: «Allah şöyle buyuruyor: Ben kuluma, hakkımda beslediği zanna göre muamele ederim. Eğer iyi zannederse kendine, kötü zannederse yine kendinedir» [Sahîh Hadis Ahmed «Müsned» de rivayet etmiştir].
Allah Yusuf -aleyhisselâm-'a sahip çıktı, bu yüzden çöldeki kafilenin onu kuyudan çıkarmaları için suya ihtiyaç duymalarını sağladı. Sonra Mısır'ın azizini onu evlat edinmesi için çocuğa muhtaç kıldı. Ve daha sonrasında onu hapisten çıkarması için kralı rüya yorumuna muhtaç kıldı. Mısır'ın azizi olması için tüm Mısır'ı yiyeceğe muhtaç kıldı. Eğer Allah senin işini üstlenirse, sana mutluluk için tüm sebepleri kolaylaştırır ve sen bunu hissetmezsin. Sadece Allah'a tevekkül, çünkü O sana yeter. Ve samimiyetle şöyle de: "Ben de işimi Allah'a havale ediyorum."
İbnu'l-Kayyim -rahimehullah- şöyle demiştir: "Allah'ın kendisine tevekkül eden kimse için yeterliliğinden bahsettiğinde, tevekkül anında yeterliliğini hızlandırma konusunda belki de yanlış anlayabilir diye: Allah'ın şu ayetiyle sözüne devam etti: (Allah, her şeye bir ölçü koymuştur.) [Talâk Suresi: 3] Yani: Süresini aşmadığı bir vakit. Allah onu kendisine takdir ettiği zamana götürür.
O halde tevekkül eden kişi acele eder ve şöyle der: Ben tevekkül ettim, dua ettim bir şey görmedim, benim için yeterlilik olmadı! Allah, kendisine takdir ettiği zamanda emrini yerine getirdi.”
Bunun içindir ki; Allah -Celle ve Alâ-, bazı kullarını tevekküllerinin samimiyetiyle imtihan eder. Duasını kabul etmeyi geciktirir ve eğer onlardan bir kısmında bekleme süresi uzarsa Allah'a olan tevekkülü terk eder. Ve gidip dini pahasına ve Rabbi -Azze ve Celle-'nin hoşnutluğu pahasına bile olsa bir yaratılmışa boyun eğer ve o yaratılmışın karşısında küçük düşer.
Bir hadiste rivayet edildiğine göre: Nebi - sallallahu aleyhi ve sellem - şöyle buyurmuştur: «Kim (bir konuda) insanlar kendisine buğzetse dahi, (o konuda) Allah'ın rızasını ararsa, Allah da insanların vereceği sıkıntıdan onu kurtarır. Kim de Allah'ın hoşnut olmayacağı (bir konuda) insanların beğenisini elde etmek isterse, Allah onu o insanların insafına terk eder.» [Sahih Hadis. Tirmizî rivayet etmiştir]
Ahireti kendine dert edinmedikçe kulun hedefi gerçekleşmez. Peygamber -aleyhissalatu vesselam-'dan sahih olarak gelen bir hadiste o şöyle buyurmuştur: «Kim; çok arzuları tek arzu, ahirete ait arzu haline döndürürse Allah, onun dünyaya ait arzusu için yeterdir. Ve kim ki, dünya ahvali hakkındaki arzuları dağılırsa veya arzular kendisini dağıtırsa Allah o kimsenin dünyanın hangi vadisinde helak olduğunu umursamayacaktır.» [Sahih Hadis. İbn Mâce rivayet etmiştir].
İbnü'l Kayyim -Allah ona rahmet eylesin- şöyle demiştir: "Kim nefsini bırakıp Allah'la meşgul olursa Allah ona yeter, kim de insanları bırakıp Allah'la meşgul olursa Allah ona yeter. Allah insanlardan gelecek sıkıntıları giderme konusunda ona yeter. Ve kim kendini Allah'tan uzaklaştırırsa; Allah onu kendi nefsine bırakır. Ve kim Allah'ı bırakıp insanlarla meşgul olursa Allah'tan uzaklaştırırsa; Allah o kimsenin sorumluluğunu insanlara bırakır."
Yarattıklarına rahmeti bol olan sana yeter. Lütufları sürekli olan Rabbin sana yeter. Sen onun örtüsünde kalmaya devam ettiğin sürece Rabbin sana yeter. O'nun korumasında olduğun müddetçe Rabbin sana yeter. Sen Rabbinin kereminde olduğun müddetçe O sana yeter.
Fazilet ve ihsan sahibinin kâfiliği sana rahmet ve şefkatle gelir. Sen isyankâr olarak geldiğin zamanda gizlide ve açıkta değişen zamanlar boyunca O'nun tarafından sana korunma gelir ve O, seni görür.
Ey Kâfî olan Allah’ım! Bizi haramlarından uzaklaştır, helal olana kanaat ettir. Lütfunla bizi kendinden başka kimseye muhtaç etme.