32- 33
Ebû Ya'lâ «Müsned'inde» Ebû Hureyre -radıyallahu anhu-'dan rivayet ettiğine göre o şöyle demiştir: «Firavun, eşinin ellerinden ve ayaklarından dört kazık çakmıştı. Karısının yanından ayrıldığı zaman, melekler onu gölgelendiriyorlardı. Firavunun karısı şöyle dedi: (Rabbim! Katında bana Cennet'te bir ev yap. Beni Firavun'dan ve onun işlediklerinden kurtar; beni zalimler topluluğundan kurtar.) [Tahrim Suresi: 11] [Sahih Hadis].
Zorba Firavun'un odasından dünyanın en büyük kadınlarından biri çıkıyor! Yine onun sarayından da Mûsâ -aleyhisselam- çıkıyor!!.
Firavun diyor ki: (Biz onların oğullarını öldüreceğiz, kadınlarını sağ bırakacağız. Biz onların üzerinde ezici bir güce sahibiz.) [A'râf Suresi: 127] Kahhâr olan Allah'ın bu zalime yapacağı, ona boyun eğdirip,onu ezmek ve kendisinden sonra gelenlere onu ibret alınacak bir insan kılmanın dışında bir şey değildi. (Ey Firavun!) Senden sonra geleceklere ibret olman için, bugün senin bedenini (cansız olarak) kurtaracağız. Muhakkak insanların bir çoğu ayetlerimizden gerçekten habersizlerdir) [Yûnus Suresi: 92]
Allah -Subhânehû ve Teâlâ- şu sözüyle yüce zatına övgüde bulunmuştur: (O, kullarının üstünde (mutlak hâkimiyet sahibi) Kahhâr olandır. O, hüküm ve hikmet sahibidir, (her şeyden) hakkıyla haberdardır.) [En'âm Suresi: 18]
Rabbimiz - Azze ve Celle - her şeye gücü yeten, otoritesinin kuvvetiyle, yarattığı kâinatında işleri çekip çeviren, idare eden ve hükmedendir. Hiçbir şey O'nun iradesini yenemez.
Zorbaları kahrı perişan etti. İmparatorları helak etti. İnsanlar O'nun emirlerine itaat ettiler, zorluklar O'nun büyüklüğü karşısında boyun eğdiler. Bütün yüzler; Allah’a boyun eğmiş, yaratılmışlar O'na teslim olmuş, büyüklüğünün ve yüceliğinin azameti karşısında alçalmışlardır.
Yaratılmışlar; Rabbimiz -Subhânehû ve Teâlâ-'ya boyun eğmişler, izzeti, kuvveti ve her şeye güç yetirebilmesi sebebiyle O'nun önünde zelil olmuşlardır.
Allah -Azze ve Celle- üst ve alt bütün âlemler üzerinde Kahhâr'dır. O'nun izni olmadan hiçbir hadise meydana gelmez ve hiçbir hareket sükûn bulmaz. O'nun olmasını dilediği şey oluverir. Olmasını dilemediği şey ise olmaz. Bu, Rabbimiz Allah - Azze ve Celle -'nin (el-Kâhir ve el-Kahhâr) isimlerinin anlamlarıdır.
Aynı şekilde, Kahhâr O'nun sıfatlarından biridir... Mahlukat, O hükümdara boyun eğmiştir...
Eğer O, Hayy, Azîz ve Kâdir olmasaydı... Ne bir galibiyet, ne de bir saltanat olmazdı...
Darda kalan kimse, yalvarıp yakardığında ona icabet edecek ve kötülüğü ortadan kaldıracak kimdir? Çürümüş oldukları halde kemikleri tekrar diriltecek kimdir? İlk defa yaratılmalarında olduğu gibi, mahlukatı tekrar yaratacak kimdir? Şüphesiz bu O'nun için daha kolaydır. Haksızlığa uğradığında mazlumların yanında duracak, zulme uğrayıp hakkı yenildiğinde zayıfın yanında duracak kimdir?
Tabi ki hiçbir şeyi boş yere yaratmayan, hiçbir şeyi beyhude bırakmayan, hikmetsiz hiçbir işi kabul etmeyen ve bir kanun koymayan Rabbimiz el-Kâhir, el-Hakîm -Azze ve Celle-'dir. Bunu bilen bilir, bilmeyen ise bilmez.
Bütün işler sanadır ve hepsi sana döndürülür...
Bütün müjde ve temenniler sadece senden beklenir...
Tevhit edilmeye ve ibadete layık olan kimdir? Bir ve tek olan, Kahhâr olan, dengi ve benzeri olmayan Allah değil midir?
Yusuf -aleyhisselam- hapisteki arkadaşlarıyla bu konuda tartışarak şöyle dedi: (Ey zindan arkadaşlarım! Ayrı ayrı ilahlar mı daha iyidir, yoksa bir ve mutlak hâkimiyet sahibi olan Allah mı?) [Yûsuf Suresi: 39].
Mağlup edilmiş, ezilmiş durumdayken kendine bir fayda verebilecek veya bir zarar verebilecek bir kimse gördün mü? Öyleyse nasıl oluyor da zayıf, mağlup ve güçsüz bir kimseden bir şey istenilir ve ona güvenilir? Oysa ki Allah, birdir, (el-Kahhâr) galip olandır.
Gece uykusundan korkarak kalktığı zaman Nebi -sallalahu aleyhi ve sellem-'in dualarından biri de şöyleydi: «Bir ve Kahhâr olan, göklerin, yerin ve her ikisinin arasında bulunanların Rabbi, Azîz ve Gaffâr olan Allah’tan başka hak ilah yoktur.» [Sahih bir hadistir. İbn Hıbbân rivayet etmiştir]
Mümin bir kimse, Allah'ın bir ve Kahhâr (her şeye galip gelen) olduğunu bildiği zaman; Allah'a teslimiyetini ilan eder. İşini Allah'a havale eder ve yalnız O'na tevekkül eder. Yalnızca Allah'ı tazim eder ve Allah'tan korkar. Güç ve ezici üstünlük iddia etmiş olsalar bile, zayıf olan yaratılmışlardan korkmaz.
Firavun'un sihirbazları var ya, kalplerine iman girip, Allah'ın bir ve Kahhâr olduğunu öğrendikleri zaman, Onları tehdit eden yeryüzünün zorbası Firavun'a verdikleri cevap şöyle olmuştu: (Zararı yok dediler, (nasıl olsa) biz şüphesiz Rabbimize döneceğiz.) [Şuarâ Suresi: 50]
Allah -Azze ve Celle- zalimleri ve günahkârları kendine boyun eğdirir ve onların üzerinde mutlak hâkimiyet sahibidir: (O, kullarının üstünde mutlak hâkimiyet sahibidir. O, hüküm ve hikmet sahibidir, (her şeyden) hakkıyla haberdardır.) [En'âm Suresi: 18 ] Nuh kavmini tufanla, Salih kavmini çok kuvvetli bir çığlıkla, Âd kavmini kuvvetli rüzgârla, Lût kavmini taşlarla mağlup etti. Karun'u yere batırarak, Sebe kavmini açlık, susuzluk ve zor yaşam koşullarıyla mağlup etti. İsrailoğulları'nı korkuyla, düşmanlarını onların üzerinde hâkim kılarak ve bir çok katliamla, yine onlardan bir başka topluluğu da onları maymuna ve domuza dönüştürerek ve veba ile mağlup etti.
Allah'ın -Celle ve Celâluhu-'nun mutlak galibiyeti açıktır: (Biz (bununla) onlara zulmetmedik, fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı.) [Nahl Suresi: 18] Kuvveti, mahlukatın gücünü altüst eden ve hükmünün karşısında mahlukatın tümünün güçlerinin yok olduğu varlık Allah Teâlâ'dır; (Bugün mülk (hükümranlık) kimindir? Tek olan, her şeyi kudret ve hâkimiyeti altında tutan Allah’ındır) [Mü'min/Gâfir Suresi: 16]
Er-Râzî -Allah ona rahmet etsin- şöyle demiştir: Bu hitap ortaya çıktığında diktatörler ve acem padişahları nerede olacak?
Nebiler, resuller ve Allah'a yakın kılınmış melekler bu azarlama anında nerede olacak?!
Hak yoldan çıkmışlar ve inançsızlar ile tevhit ve irşat ehli nerede olacak?!
Adem -aleyhisselam- ve zürriyeti nerede olacak?
İblis ve taraftarları nerede olacak?
Sanki onların hepsi telef oldular ve yok olup gittiler!
Canlar teslim edildi, ruhlar dağıldı. Bedenler ve silüetler helak oldu. Vücut azaları ve eklemler birbirinden ayrıldı. Geride ise var olan ve varlığı sürekli devam edecek olan varlık (Allah Teâlâ) kaldı.
Bütün davaların bu dünyada çözümlenmesi zorunlu değildir: Kıyamet günü orada yeniden mahkeme edilecek olan haksızlıklar vardır. Bu hakikat, zalimlerin kalpleri üzerinde kızgın çekiçlerinden daha şiddetlidir. (Kuşkusuz dönüşümüz Allah’adır.) [Mü'min/Gâfir Suresi: 43]
İmam Şâfiî şöyle demiştir: Kur'an'dan bir ayet zalimin kalbine saplanan bir ok gibidir. Mazlumun kalbine ise ilaç gibi gelir. Denildi ki: O hangi ayettir? Şöyle demiştir: Allah -Subhânehû ve Teâlâ-'nın şu sözüdür: (Senin Rabbin unutkan değildir) [Meryem Suresi: 64]
Ey mutlak galibiyet ve güç sahibi olan Allah'ım! Şerli insanların kötülüklerinden ve facirlerin tuzaklarından bizleri koru.