29 - 30 - 31
Bir musibet meydana gelir, içinden çıkılmaz zor bir durum olur ve bir felaket çullanırsa, kalp en yüce olana yönelir ve eller en yüce olan Allah'a dua etmek için kaldırılır. Gözler gökyüzüne bakarak el-Alîyy, el-A'lâ, el-Müteâl olan Allah'tan bir kurtuluş bekler.
Rabbimiz -Azze ve Celle- El-A'lâ (en yüce olan), el-Alîyy (yücelik ve hükümranlıkta kendisine eşit veya kendisinden daha üstün bir varlık bulunmayan), El-Müteâl (izzet, şeref ve hükümranlık bakımından en yüce olan) dır. Allah -Tebâreke ve Teâlâ- şöyle buyurmuştur: (O; el-Alîyy, el-Azîm olandır.) [Bakara Suresi: 255] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: (El-A'lâ olan Rabbinin adını tesbih et.) [A'lâ Suresi: 1]، Allah -Subhânehû ve Teâlâ- şöyle buyurmuştur: (O, görüleni de görülmeyeni de bilir. O, el-Kebîr, el-Müteâl'dir.) [Ra'd Suresi: 9].
Rabbimiz el-A'lâ, el-Alîyy, el-Müteâl'dir: Yani O, kendisinden daha yüce hiç bir varlık olmayan, bütün yönleriyle mutlak yüceliğe sahip olandır:
(Allah Teâlâ'nın) zatının yüceliği: Rabbimiz -Subhânehû ve Teâlâ- arşının üzerine istiva etmiştir. Yarattıklarından ayrı, bütün kâinatın üzerindedir. (Rahmân olan Allah, Arş'a istiva etmiştir.) [Tâhâ Suresi: 5]
(Allah Teâlâ'nın) Kadrinin yüceliği: O -Subhânehû ve Teâlâ- çok yüce bir itibar sahibidir. O'nun sıfatları kemal, güzellik ve haşmet sıfatlarıdır. Yarattıklarından hiçbirinin sıfatı onlara yaklaşamaz ve eşit olamaz. Bilakis kullar, Allah -Subhânehû ve Teâlâ -'nın sıfatlarından bir sıfatı dahi bütünüyle bilmeye güç yetiremezler. (Onların bilgisi ise, O'nu kuşatamaz.) [Tâhâ Suresi: 110].
(Allah Teâlâ'nın) hâkim ve galip olmada yüceliği: Rabbimiz -Subhânehû ve Teâlâ- her şeye hâkimdir ve tüm kâinat ona boyun eğip itaat etmiştir. Her şey O'nun mutlak hâkimiyeti, otoritesi ve büyüklüğü altındadır. (O, kullarının üstünde mutlak hâkimiyet sahibidir) [En'âm Suresi: 18]
Göklerin üzerinde, arşın üstünde yüksektedir...
Bütün yarattıklarından ayrı olma özelliğiyle...
O'nun bütün sıfatları mükemmel yüceliktir...
Allah'a hamdolsun ki bunda (sıfatların anlaşılmasında) bir gizlilik yoktur...
«Sahih-i Müslim»'de değerli sahabe Muâviye b. el-Hakem es-Sulemî -radıyallahu anhu-'dan rivayet edildiğine göre o şöyle dedi: Benim bir cariyem vardı. Uhud taraflarında koyunlarımı otlatırdı. Bir gün yanına gittiğimde bir kurdun koyunlarımdan birisini alıp gitmiş olduğunu gördüm. Ben de bir insanım. İnsanlar nasıl üzülüyorsa -kızıyorsa- ben de öyle üzülürüm. Dolayısıyla ona bir tokat indirdim.
Sonra Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in yanına geldim. Bana bu durumun büyük bir iş olduğunu söyledi. ''Ey Allah'ın Rasûlü! O halde o cariyeyi azat edeyim mi? dedim. O: «Onu bana getir!» buyurdu. Ben de cariyeyi yanına götürdüm. Ona: «Allah nerededir?» dedi. Cariye, ''semadadır'' dedi. Allah Rasûlü: «Ben kimim?» dedi. Cariye: Sen Allah'ın Resulüsün, dedi. Rasûlullah bana şöyle buyurdu: «Ona hürriyetini ver, çünkü o bir Mümin bir kadındır»
Allah'ın semada olmasının anlamı; yani, yükseklikte, semanın üzerindedir. (Fî) harfi cerrinin burada (üzerinde) anlamında kullanılmıştır. Allah -Subhânehû ve Teâlâ-'nın şu ayetinde de bu manada kullanılmıştır: (Ve mutlaka sizi hurma kütüklerinin üzerine asacağım) [Tâhâ Suresi: 71] Semanın Allah'ı kuşattığı zannına kapılmamak gerekir. Allah Teâlâ, yarattıklarından herhangi bir şeyin O'nu kuşatmasından çok yücedir/büyüktür.
Sevgili okuyucu! Ben burada bir nokta koyarak şunu soruyorum: Allah'ın her yerde mevcut olduğunu söylemek gibi, zatını vasfettiğinin aksine bir şey ile Allah -Azze ve Celle-'yi vasfetmek caiz midir?
Şeyhülislam ibn Teymiyye -Allah ona rahmet etsin- «Mecmûu'l-Fetava»'da şöyle demiştir: O Allah -Subhânehû ve Teâlâ-, kendisini yükseklikle nitelendirdi. Bu da O'nun için övgü ve yüceltme sıfatlarından biridir. Çünkü bu, mükemmellik sıfatlarındandır. Tıpkı bunun gibi kendini el-Azîm, el-Alîm, el-Kadîr, el-Azîz, el-Halîm, el-Hayy, el-Kayyûm ve benzeri gibi en güzel isimlerinin manalarını zikrederek de zatını övmüştür.
Bunların zıddı olan şeylerle sıfatlanmasının caiz olmadığı gibi, yüksekliğin zıddı olan alçaklık ile de sıfatlandırılamaz. Kuvvetlinin zıddı olan zayıflık ile de sıfatlandırılması caiz değildir.
Aksine Allah -Subhânehû ve Teâlâ-, kendisi için sabit olan mükemmellik sıfatlarıyla çelişen bu kusurlardan münezzehtir.
Bu, Rahman olan Rabbimiz'in kemal sıfatlarını ispat eden tevhidlerinden biridir... O Süphân'ın yüksek göklerin, hatta her mekanın üzerinde olması gibi...
O Süphân, zatıyla en yücedir, çünkü bu sözün aksi mümkün değildir... Hakikaten arşın üzerinde olan O'dur, âlemlerin düzenini O tesis etmiştir...
Allah -Azze ve Celle- şöyle buyurmuştur: (Şüphesiz sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı gün içinde (altı evrede) yaratan ve arşın üzerine istiva edendir) [A'râf Suresi: 54]
Allah -Azze ve Celle- kitabında Cebrail'in ve meleklerin inişlerini zikretmiştir: (Melekler ve Ruh (Cebrail) o gecede, Rablerinin izniyle her iş için iner dururlar.) [Kadir Suresi: 4] İndirilme ancak yüksekten olur.
Allah -Subhânehû ve Teâlâ- meleklerin kendisine çıktıklarını ve yükseldiklerini zikretmiştir: (Melekler ve Rûh (Cebrail), oraya, miktarı (dünya senesi ile) ellibin yıl olan bir günde yükselip çıkar) [Meâric Suresi: 4]
Allah -Subhânehû ve Teâlâ- salih amellerin ve güzel sözlerin kendisine yükseldiğini zikretmiştir: (Güzel sözler ancak O’na yükselir. Salih ameli de güzel sözler yükseltir) [Fâtır Suresi: 10]
Ameller kime yükseltilir?
Eğer Rabbimiz -Subhânehû ve Teâlâ-'nın kendisi her yerde ise; indirmeyle ne yapıyor? (Neden indirme zikredilmiştir?) -Allah, onların bu söylediklerinden çok yücedir ve büyüktür-.
Rabbimiz -Azze ve Celle- benzemekten, eşitlikten, denklikten ve eşdeğer olmaktan (Münezzeh) çok yücedir.
Rabbimiz -Azze ve Celle- eş ve çocuk edinmekten (Münezzeh) çok yücedir. (Hakikat şu ki, Rabbimizin şanı çok yücedir. O; ne eş, ne de çocuk edinmiştir.) [Cin Suresi: 3]
Rabbimiz -Azze ve Celle- ilahlığında ortağı olmasından (münezzeh) çok yücedir. (Fakat Allah o ikisine iyi ve sağlıklı bir çocuk verince de, Allah’ın kendilerine verdiği çocuk konusunda O’na ortaklar koşarlar. Allah, onların ortak koştukları şeylerden yücedir.) [A'râf Suresi: 190]
Kim şu üç ismin anlamını bilirse: (el-Aliyy, el-A'lâ, el-Müteâl); Allah -Azze ve Celle-'nin kemal sıfatlarıyla yüce olduğunu, eksiklik ifade eden sıfatlardan münezzeh, izzet sahibi ve ulu olduğunu, yarattıklarından üstün olduğunu bilir.
Kim bu şahit olunana, -bilerek anlayarak ve kulluğun bilincinde olarak- hakkını verirse, bununla yetinirse, şan ve şeref kazanır. (Biz, onu üstün bir makama yükseltmiştik) [Meryem Suresi: 57]
Yüksek makam her iki dünyada da şu şekilde elde edilir:
İman ile: (Kim de iyi davranışlarda bulunmuş bir Mümin olarak O'na varırsa, üstün dereceler işte yalnız onlar içindir) [Tâhâ Suresi: 75]
İlim ile: (Allah, sizden iman edenleri ve kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yükseltir.) [Mücâdele Suresi:11]
Tevazu ile: Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'den sahih olarak gelen bir rivayette o şöyle buyurmuştur: «Kim Allah için alçak gönüllü davranırsa, Allah da onu yükseltir.» [Müslim rivayet etmiştir].
Sahabelerden biri -radıyallahu anhum- Cennet'te Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-'e eşlik etmek istediğini söylediğinde ona şöyle buyurmuştur: «Öyleyse çok namaz kılıp secde ederek, kendi adına bana yardımcı ol!» [Müslim rivayet etmiştir]. Secde de zikir ile: (Subhâne Rabbiye'l-Âlâ) diyerek. Allah -Azze ve Celle- şöyle buyurmuştur: (Yüce Rabbinin adını tesbih (takdis) et.) [A'lâ Suresi: 1]،
Secde de söylenen bu sözü bazıları şu şekilde açıklamışlardır: Bir kulun Allah -Azze ve Celle-'ye boyun eğme ve alçalmada en son noktası, vücudunun en şerefli kısmıyla ki o yüzü/alnıdır, onu yere koyarak Allah'a secde etmesidir. Kulun en alçak gönüllü olduğu bu noktada Rabbini ''En yüce'' olarak nitelendirmesi çok münasip olmuştur.
Bu sebeple secde halindeki kulun bu hâli Allah -Subhânehû ve Teâlâ-'ya en yakın durum olmaktadır. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: «Kulun Allah'a en yakın olduğu an secdedeki anıdır. O halde secdede Allah'a çokça dua edin.» [Müslim rivayet etmiştir].
Yeryüzünün, göklerin ve yeryüzünün bütün hükümdarlığının sahibi olan el-Aliyy, el-Â'lâ -Celle Celâluhu- tarfından yönetildiğini bildikten sonra diyorum ki; Ey hastalanmış insan! Şifayı verecek olan semadadır! Ey fakir insan! Zengin olan semadadır!, Ey üzgün insan! Yaraları iyileştiren kederleri gideren semadadır! Ey kısırlık sorunu çeken! Vehhâb olan Allah semadadır! Ey borçlu kişi! Rızık veren semadadır! Ey kederli kişi! Sıkıntıları gideren, iyilik kapılarını açan semadadır!
O halde kalbin ve yüzünle semaya yönel ve el-Aliyy, el-Â'lâ olan Allah'a dua et. Seni mutlu edecek olan şey sana müjdelenecektir. Yedi kat göğün üstünden Allah - Azze ve Celle -'nin şu sözü ile sana müjde verilmiştir: (Kullarım sana, beni sorduğunda (onlara de ki): Ben, şüphesiz onlara çok yakınım. Bana dua ettiği vakit dua edenin isteğine karşılık veririm. O halde kullarım da benim davetime uysunlar ve bana inansınlar ki umulurda doğru yolu bulurlar.) [Bakara Suresi: 186].
Sana hamdolsun, ey cömertlik, büyüklük/izzet ve yücelik sahibi...
Mukaddes ve münezzehsin, dilediğine verirsin ve dilediğinden de esirgersin...
Ey İlahım! Hatalarım büyük ve çok olsa da...
Senin bağışlaman günahlarımdan çok daha büyük ve daha geniştir...
Ey İlahım! Durumumu, eksikliğimi ve ihtiyacımı görüyorsun...
Sen en hafif yakarışlarımı dahi duyuyorsun...
Ey İlahım! Eğer umutlarımı boşa çıkarıp beni kovup reddedersen...
O halde ben kimden ümit ederim, kim bana şefaat eder...
Allah'ım! Senden ''En yüce'' isminle dünya ve ahirette değerimizi artırmanı istiyoruz.