28
Rabbin -Subhânehû ve Teâlâ- kudret sahibi, hükümdarlık sahibi, büyük ve yücedir. İhtiyaçlarını O'nun kapısına getir ve orada kalbini yumuşak kırılgan kıl. İhtiyaçlarını giderecek, hastalığını iyileştirecek, borcunu ödeyecek, endişeni giderecek, ağzında bir gülümseme var edecek olan Allah'a güven ve boyun eğ.
Muhakkak ki O -Tebâreke ve Teâlâ-, el-Kebîr'dir.
İsteklerin ve arzuların el-Kebîr olan Allah'ın katında... Gerçekleşir.
Beklentilerin, ne kadar yüksek olursa olsun, Kebîr olan Allah'ın büyüklüğü yanında onlar küçücüktür.
El-Kebîr olan Allah'ın yanında senin rağbet ettiklerin sana hediye edilecektir. Senin özlem duydukların sana bağışlanacaktır.
O el-Kebîr olan Allah -Tebâreke ve Teâlâ- korkulara karşı sığınağın, dünyanın zorluklarına karşı yardımcındır. Muhakkak ki O, el-Kebîr olan Allah'tır. (O; görüleni de görülmeyeni de bilen, el-Kebîr ve e-Müteâl olandır.) [Ra'd Suresi: 9]
Rabbimiz el-Kebîr olan Allah -Tebâreke ve Teâlâ-, zatı itibariyle büyüktür ve yücedir. Kesinlikle O'ndan daha büyük ve O'ndan daha yüce olan hiçbir şey yoktur. (Allah'ı gerektiği gibi (hakkıyla tanıyıp) takdir edememişlerdir. Kıyamet günü, yeryüzü bütünüyle O'nun kabzasında, gökler de elinde dürülmüş olacaktır.) [Zümer Suresi: 67]
Rabbimiz -Tebâreke ve Teâlâ-, aynı zamanda sıfatlarında büyük olandır. Sıfatlarının hepsi kemal, büyüklük ve azamet sıfatıdır. Bu vasıflarla O'ndan başka isimlenen, O'nun benzeri, eşdeğeri ve hiçbir dengi yoktur.
Rabbimiz -Tebâreke ve Teâlâ- ayrıca fiillerinde de büyüktür. O'nun yarattıklarının büyüklüğü O'nun fiillerinin yüceliğine şahitlik eder. (Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından çok daha büyüktür. Fakat insanların çoğu bilmezler.) [Ğâfir/Mü'min Suresi: 57]
Rabbimiz -Tebâreke ve Teâlâ-, büyüktür, azimdir, ululuk sahibidir. Öyle ki her büyük olan O'nun Celâli ve azameti karşısında küçülmüştür.
Rabbimiz -Azze ve Celle- bütün noksanlardan, kusurlardan ve ayıplardan büyüktür ve yücedir.
Rabbimiz -Azze ve Celle- her türlü kötülük, şer ve zulümden büyüktür; (Çok büyüktür, çok yücedir.) [Ra'd Suresi: 9] (Artık hüküm, yüce ve büyük Allah’a aittir.) [Ğâfir/Mü'min Suresi: 12]
Hamt, lütuf ve mülk sana aittir ey Rabbimiz...
Senden daha ihtişamlı bir şey yoktur, sen en ihtişamlısın!
Yaratılmışların kadrini taktir edemediğini tenzih ederim...
Arşının üzerinde tek olan ve tevhit edileni tenzih ederim...
Allah -Celle Celâluhu- her şeyden daha büyüktür.O'nu ilimle kuşatmamızdan da çok daha büyüktür; (O'nu bilgileriyle kuşatamazlar.) [Tâhâ Suresi: 110].
Allah -Tebâreke ve Teâlâ- zatının veya niteliklerinin nasıl olduğunu bilmemizden daha büyüktür. Bu nedenle, Allah hakkında düşünmemiz yasaklanmıştır. Çünkü bunu küçük, sınırlı, kısıtlı zihinlerimizle idrak edemeyiz. Taberânî'nin «el-Evsat» adlı eserinde gelen rivayette: Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: «Allah -Azze ve Celle-'nin nimetleri hakkında düşünün. Allah'ın zatı hakkında düşünmeyin» [Sahih Hadis] Allah -Azze ve Celle-'nin büyüklüğünün azametini sadece kendisi bilir. Ne yakın bir melek, ne de gönderilen bir peygamber bunu bilemez. Allah - Azze ve Celle - bu bilgiyi kendine has kılmıştır.
Allah - Azze ve Celle - öz, değer, anlam, şeref ve haşmet bakımından her şeyden daha büyüktür. Bunun için şöyle denilir: Araplar için tazim ve hürmet manasında en derin anlamlı söz (Allahu ekber/Allah en büyüktür.) sözüdür. Çünkü büyüklük sıfatı, azamet sıfatından daha mükemmeldir. (Allahu ekber/Allah en büyüktür) dediğimiz zaman bu sözümüz azemeti içerir ve mana olarak daha fazlasını barındırır.
Bu nedenle, namaz ve ezanda meşru sözl olarak (Allahu Ekber/Allah en büyüktür) sözü gelmiştir. Bu lafız (Allahu Azam/Allah en azametli olandır) lafzından daha kâmil bir anlam içerir. Şu hadiste de bu durum ifade edilmiştir: «Allah -Azze ve Celle- şöyle buyurmuştur: Büyüklük benim cübbem, azamet de benim peştamalimdir. Kim bunlardan birinde dahi benimle yarışmaya yeltenirse onu ateşe atarım.» [Sahih bir hadistir. Ebû Dâvûd rivayet etmiştir]،
İmam İbn Teymiye -Allah ona rahmet etsin- şöyle demiştir: ''Burada azameti bir peştamale, büyüklüğü ise bir cübbeye benzetmiştir. Cübbenin daha asil olduğu iyi bilinir. Tekbir (Allah en büyüktür) sözü tazimden (Allah azametlidir) sözünden daha belagatli olduğunda ötürü, (Allah en büyüktür) sözünü söylemiştir. Bu söz aynı zamanda tazim sözünüde barındırır.''
Bunun içindir ki; bu kelime namaza başlamak için geçerli kılınmıştır. Çünkü Müslüman namaza, kölelerin sahiplerinin yanına girişine benzer bir şekilde girer. Eğer namaza başlamakla şereflenirse, namaza en belagatli ifade olan ''Allahu ekber'' ifadesiyle başlaması caiz olur. Onun hali şöyle demektedir: “Allah en büyüktür'' bu sözle efendimin, yaratıcımın ve bana rızık verenin huzuruna giriyorum. Allah, hayatın bütün meşgalelerinden daha büyüktür.” Bir kimse içtenlikle ve düşünerek bu sözü söylerse; Allah'ı kalbinde tazim etmiş, uzuvları O'na boyun eğmiş, Allah'tan haya etmiş, itibarı ve onuru, kalbini Allah'tan bir başkasıyla meşgul olmaktan alıkoymuştur. Ehemmiyeti ve önemi sebebiyle bu lafız, Allah'ın rızasını kazanması için birçok ibadette Müslümana eşlik etmiştir. İbn Kayyim -Allah ona rahmet etsin- şöyle demiştir: ''(Allah’ın rızası ise, bunların hepsinden daha büyüktür) [Tevbe Suresi: 72] Allah'ın kuldan razı olması, cennetten ve içindekilerden daha büyüktür. Çünkü razı olmak, Allah'ın bir sıfatı, cennet ise O'nun yarattığı bir mahluktur.''
(Allah en büyüktür) kalbe karışırsa; Mümin onunla izzet bulur, Allah'a güvenir, O'na itimat ve tevekkül eder. Allah'ın büyüklüğü ve azameti karşısında her şey küçülür.
Siyer yazarları şu kıssayı zikretmişlerdir: "Haccâc, makamın (makam-ı İbrahim'in) arkasında iki rekât namaz kıldıktan sonra, Yemen halkından bir fakir gelip Kâbe'yi tavaf etmeye başladı. Tavaf ederken Yemenli fakirin elbisesinde bir süngü çıkıverdi ve Haccâc'ın vücuduna dokundu. Haccâc birden irkildi ve bağırdı: O adamı yakalayın! Bunun üzerine askerler onu yakaladılar. "Onu bana yaklaştırın" dedi. Onu yanına getirdiler.
Haccâc ona sordu: Beni tanıdın mı? O da cevap verdi: Seni tanımadım! Haccâc dedi ki: Yemen'de valiniz kimdir? Adam dedi ki: Muhammed bin Yusuf'tur. -Haccâc'ın kardeşi- Kendisi onun gibi veya ondan daha kötü bir kimsedir. Haccâc adama: Benim onun kardeşi olduğumu bilmiyor muydun? Adam dedi ki: Sen Haccâc mısın? Haccâc ''Evet'' dedi. Fakir adam da şöyle söyledi: Sen ne kötü birisin! Kardeşin de ne kadar kötü biri! Haccâc "Kardeşimi Yemen'de nasıl bıraktın?" diye sordu. Adam şöyle cevap verdi: Onu şişman göbekli bir şekilde bıraktım. Haccâc ona "Sana onun sağlığını sormadım, sana adaletini sordum.'' dedi. Adam "Onu acımasız ve zalim biri olarak bıraktım" dedi. Haccâc adama sordu: Onun benim kardeşim olduğunu bilmiyor musun? Benden korkmuyor musun? Adam şöyle dedi: "Ey Haccâc! Sen, kardeşinin senin katında olan değerinin, benim bir ve tek olan Allah'ın katındaki değerimden daha çok olduğunu mu zannediyorsun?" Tâvûs (rivayet eden) dedi ki: "Vallahi! Başımdaki bütün saçlar dimdik oldu! Sonra Haccâc adamı salıverdi ve adam Allah'tan başka kimseden korkmadan Kâbe'yi tavaf etmeye devam etti."
Kefenleri fedakarlık kanlarıyla bulanmış...
Allah, içerek boğazlarından geçendiklerinden daha büyüktür...
Cesur elinde hidayet ipinin bir ucu vardır...
Sıratın üzerindeki ruhlarımızda da diğer bir ucu...
Büyük Allah'a zor olacak büyük mesele, şiddetli sıkıntı, azim dert nedir ki?
Öyleyse büyük olan Allah -Azze ve Celle-'dir. Gördüğün, işittiğin veya bildiğin her büyük olanın, Rabbi Allah'tır ve O, onlardan daha büyüktür. Öyleyse azamet, büyüklük ve izzet sahibi olan Allah'ın iradesinin önünde sıkıntıların direnmesi nasıl mümkün olabilir?
Büyük olan Allah -Tebâreke ve Teâlâ- senin sorunlarını çözüme kavuşturacak, tüm acılarını iyileştirecek, tüm hayallerini gerçeğe, tüm gözyaşlarını tebessüme dönüştürecektir.
O halde Allah'ın ipine iki elinle sımsıkı sarıl...
Dayanakların sana ihanet ederse, O senin dayanağındır...
Allah'ım! Senden el-Kebîr isminle bize cennete girmeyi bahşetmeni ve ateşten kurtarmanı istiyoruz.