87 - 88
Bütün yollara girip bu yolların tıkanmış olduğunu gören, yinede kapıları çalan ve onları kapalı bulan kimseye...
Nefsinin sınırlarına ve gönlünün sırlarına dokunulmasıyla tüm genişliğine rağmen yeryüzü kendisine dar gelen kimseye...
Aşağılanmanın acısı ve acizliğin prangalarıyla baskı altında kaldığını ve varlığının yok edildiğini hisseden kimseye.
Kardeşlerinden eziyet gören, dostları tarafından yüz çevrilen; düşmanın diline düşen ve güven hissini kaybeden kimseye...
Başına ani felaketler gelen, aksiliklerle kuşatılmış, etrafını zorlukların sardığı ve tesellisi kendisine uzak olan kimseye...
Kalbi katılaşan, gönlü umutsuzluğa kapılan ve hayattan bıkan kimseye...
Hastalıktan acı çekip sızlanan, borcun kendisini bitkin düşürdüğü, fakirleşen veyahut da ihtiyaçtan dolayı zor durumda kalan kimseye...
O kimseye söylüyorum: Üzülme! Kâbıd ve Bâsıt olan Allah -Subhânehû ve Teâlâ- senin bütün kaygılarını gidermeye yeter. Seni sıkıntılardan korur, musibetlerde seni gözetir. Aşiretin, zenginliğin veya paran olmasa bile sana izzet verir. Eğer O'na şükredersen, sana daha da çok artırır. Eğer O'nu anarsan, O da seni anar. O'ndan istersen, sana verir.
O halde O'nun birbirine bağlı olan (el-Kâbıd el-Bâsıt) isimlerini bilerek O'na yönel ve yaklaş. Çünkü bu iki isim, Allah -Subhânehû ve Teâlâ-'nın biri olmadan diğeriyle övülemeyeceği zıt anlam taşıyan isimlerindendir.
Nefsin mutmain olsun ve gönlüne genişlik gelsin diye sevgili peygamberin -sallallahu aleyhi ve sellem-'in söylediği gibi sen de söyle: «Allah'ım! Hamtların hepsi sanadır.
Allah'ım! Bir ihsanda bulunacağın zaman buna kimse engel olamaz. Rızkını kıstığına da kimseler ihsanda bulunamaz. Uzaklaştırdığını yakınlaştıracak, yakın tuttuğunu da uzaklaştıracak hiçbir güç yoktur. Engel olduğuna kimseler bir şey veremez. Vermek istediğine de kimseler engel olamaz.
Allahım! Bereketinden, rahmetinden, lütfundan ve rızkından bizlere bolca ihsan et» [Sahih Hadis. Buhârî "Edebi'l-Müfred" kitabında rivayet etmiştir].
Rabbimiz - Subhânehû ve Teâlâ- noksansız bir kudret ve adaletle; hikmetinin gereği ve kullarının hallerine uygun olarak, dilediği kimse için hiçbir fakirlik kalmayana dek rızkı genişletir, dilediği kimse için de, hiçbir takati kalmayana dek rızkını tutar, vermez. O, -Subhânehû ve Teâlâ- kulun rızkını artırırsa, savurganlık veya bozmak için artırmaz. Eksiltirse de, olmadığından veya cimrilikten dolayı eksiltmez. Allah -Subhânehû ve Teâlâ- şöyle buyurmuştur: (Allah, kullarına (tümüne birden) rızkı bol bol verseydi, yeryüzünde mutlaka azgınlık ederlerdi. Fakat O, rızkı dilediği ölçüde indirir. Şüphesiz O, kullarından hakkıyla haberdardır ve onları hakkıyla görendir. [Şûrâ Suresi: 27]
Hadiste geldiğine göre: Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- zamanında fiyatlar arttığı zaman, sahabeler -radıyallahu anhum- Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'den fiyatları sınırlayarak sabitlemesini istediler ve dediler ki: Ey Allah'ın Rasûlü! Fiyatlar arttı. Bu yüzden bizim için fiyatları belirleyip sabitler misin? O da şöyle buyurdu: "Şüphesiz Musa'ir (fiyatları belirleyen), El-Kâbıd, El-Bâsıt olan, rızkın sahibi Allah'tır." [Sahih bir hadistir. İbn Mâce rivayet etmiştir].
Rabbimiz -Subhânehû ve Teâlâ- zekâtı zenginden kabzeder ve rızıkları zayıf olanlara verir. Sadakaları toplayıp çoğaltır büyütür, nimetleri yayar ve hazır eder.
Rabbimiz -Subhânehû ve Teâlâ- ölüm anında ruhları bedenlerden alıp kabzeder. Hayat anında ise ruhları bedenlere yayar.
Rabbimiz -Subhânehû ve Teâlâ- kalpleri de kabzeder ve onları öyle sıkar ki kalpler sanki göğe yükseliyormuşçasına daralır. Ayrıca ihsanı, lütfu ve cemalinin dolup taşan manalarıyla kalpleri genişletirde. Böylece kalpler rahatlayıp ferahlar. Allah -Azze ve Celle- şöyle buyurmuştur: (Allah, her kimi doğruya eriştirmek isterse, onun kalbini İslam’a açar. Kimi de saptırmak isterse, onun da göğsünü göğe çıkıyormuşçasına daraltır, sıkar. Allah, inanmayanlara azap (ve sıkıntıyı) işte böyle verir.) [Enâm Suresi: 125]
Rabbimiz -Subhânehû ve Teâlâ- dilediği mahlukatını iki cömert eliyle -hakikaten ve kendi azametine, kemaline yakışır bir şekilde- kabzeder ve genişletir. Bunun örneği yeryüzü ve yüksek göklerdir.
Allah -Azze ve Celle- şöyle buyurmuştur: (Allah'ı gerektiği gibi (hakkıyla tanıyıp) takdir edememişlerdir. Kıyamet günü, yeryüzü bütünüyle O'nun kabzasında, gökler de elinde dürülmüş olacaktır.) [Zümer Suresi: 67] Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'den sahih olarak gelen bir rivayette şöyle buyurmuştur: «Allah –Azze ve Celle– gökleri ve yeri iki eliyle alır ve şöyle der: Ben Allah’ım, (Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- parmaklarını kapatıp açıyordu) hükümran benim.» [Müslim rivayet etmiştir].
Rabbimiz -Celle ve alâ- kötülük edenlere tövbe etmeleri için elini açmıştır. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'den sahih olarak gelen bir rivayette o şöyle buyurmuştur: «Allah Teâlâ, gündüz günah işleyen kimsenin tövbesini kabul etmek için geceleyin elini açar. Gece günah işleyenin tövbesini kabul etmek için de gündüz elini açar. Bu, güneş batıdan doğuncaya kadar böylece devam eder.» [Müslim rivayet etmiştir].
O -Tebâreke ve Teâlâ- günahkârlara mühlet verir ve onları korku ile ümit arasında bırakır.
Rabbimiz, her gece kendisinden dileyen ve O'na dua edenlere iki elini açar. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'den sahih olarak gelen bir rivayette o şöyle buyurmuştur: «...Sonra Allah -Tebâreke ve Teâlâ- iki elini açar ve şöyle buyurur: Olmayan ve haksızlık eden dışında kim borç vermek ister?» [Müslim rivayet etmiştir].
Rabbimiz -Subhânehû ve Teâlâ- dilediğinin bilgisini ve gücünü artırır. Allah -Tebâreke ve Teâlâ- şöyle buyurmuştur: (Onun bilgisini ve gücünü artırdı.) [Bakara Suresi: 247].
Rabbimiz kerim olan eliyle kabzederek hiç bir iyilik yapmamış toplulukları bile cehennemden azat eder. Uzun bir hadiste şöyle gelmiştir: «Sonra cehennemden bir avuç alır, hiçbir iyilik yapmamış bir topluluğu ateşten çıkarır.» «Müslim rivayet etmiştir.»
Rabbimiz karanlıkları ve ışıkları, bundan kaynaklananları gece ve gündüzün ardı ardına gelişini kabzeder ve yayarak genişletir.
O -Subhânehû ve Teâlâ- haram kılarak kabzeder sınırlandırır, mubah kılarak yayar genişlik verir.
Rabbimiz -Subhânehû ve Teâlâ- kulların kalbini tutup kabzeder ve bırakır yayar ve Mümin ümitle korku arasında yaşar.
O; Kâbıd'dır, O; Bâsıt'tır, O; Hâfıd'dır...
Adalet ve teraziyi yücelten O'dur...
Kul, itaatle ilerleme kazanmış, farz ve nafile ibadetler arasında gidip gelmiş, her ikisini de daha fazla artırmış olarak Rabbine doğru yürüdüğü zaman, kalbi Rabbine bağlıdır. Böylece onu mutlu ve gönlü huzur içinde görürsün. Çünkü Allah bu durumu o kul için kolaylaştırmıştır. Şayet Mümin bir kul günah ile gelirse; o kulu sıkıntılı ve kederli görürsün.
İşte bu darlık, Allah -Tebâreke ve Teâlâ-'nın kabzetmesidir. Bu da O'nun cömertliğine ulaştıran hızlı bir imtihandır. (Ve (cihattan) geri kalan üç kişinin de (tevbelerini kabul etti). Yeryüzü, genişliğine rağmen onlara dar gelmiş, vicdanları kendilerini sıktıkça sıkmıştı. Nihayet Allah'tan (O'nun azabından) yine Allah’a sığınmaktan başka çare olmadığını anlamışlardı. Sonra (eski hallerine) dönmeleri için Allah onların tevbesini kabul etti. Çünkü Allah tevbeyi çok kabul eden, pek esirgeyendir.) [Tevbe Suresi: 118]
Ferahlamak ve Allah'a yönelmek, genişliktir. Bu ise, el-Bâsıt olan Allah -Subhânehû ve Teâlâ- tarafındandır.
Sıkıntı, İtaat etmekten geri durmak veyahut da itaatten zevk alamamak ise Kabz yani daraltılmadır. Bu da el-Kâbid olan Allah -Subhânehû ve Teâlâ- tarafındandır. Belki de o kimseyi kalp hastalıklarında olduğu gibi günahları açıkça veya gizlice dara sokmuştur.
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu: «Kul bir günah işlediği vakit kalbinde (nokta gibi) siyah bir leke oluşur. Eğer tevbe edip günahtan vazgeçerse kalbi cilalanarak o leke silinir. Yok günah işlemeye devam ederse kalbinin çoğuna yayılana kadar siyah lekeler oluşmaya devam eder. İşte bu Yüce Allah'ın şu buyruğunda bahsettiği kir ve pastır: (Hayır! Bilakis onların işlemekte oldukları (kötülükler) kalplerini kirletmiştir.) [Mutaffifîn Suresi: 14] [İbn Hibbân rivayet etmiştir. Şuayb el-Arnavût bu hadisin sahih olduğunu söylemiştir.]
Müminin durumu daralma ve genişleme arasındadır. Bunun içindir ki sürekli olarak Allah'tan sebat ve hayırlı bir akıbet ister. Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-'in dualarından biri de şöyleydi: «Ey kalpleri evirip, çeviren (Allah'ım)! Benim kalbimi dinin üzere sabit kıl.» [Sahih bir hadistir. Tirmizî rivayet etmiştir] Bu, Müminin Rabbinin katındaki halidir. Öyleyse günahlara ısrar edenin durumu nasıl olur?!
Bunun için âlimler şöyle demişlerdir: En büyük genişlik, rahmetin kalplere yayılmasıdır. Kalpler nurlanıncaya ve günahların zararından kurtuluncaya kadar devam eder, (Allah kimin gönlünü İslâm’a açmışsa o, Rabbinden gelen bir aydınlık içinde olmaz mı?) [Zümer Suresi: 22] (Allah, her kimi doğruya erdirmek isterse, onun göğsünü İslam’a açar) [Enâm Suresi: 125]
Tam zıddı da Allah'ın şu sözünde zikredilmiştir: (Kimi de saptırmak isterse, onun da göğsünü göğe çıkıyormuşçasına daraltır, sıkar.) [Enâm Suresi: 125]
Allah -Tebâreke ve Teâlâ- şöyle buyurmuştur: (De ki: “Şüphesiz, Rabbim rızkı dilediğine bol verir ve dilediğine daraltır. Fakat insanların çoğu bilmezler.") [Sebe Suresi: 36] Allah -Tebâreke ve Teâlâ- şöyle buyurmuştur: (Rabbin rızkı dilediğine bol verir, dilediğine daraltır. Şüphesiz ki O, kullarından haberdardır, (onları) çok iyi görür.) [İsrâ Suresi: 30] Bunlarda şunu haber vermiştir: daraltmak ve genişletmek, çekip çevirmesi ve engellemesi ile Allah -Tebâreke ve Teâlâ-'nın elindedir. İstediği kimseye malını, afiyetini, hayatını veya ilmini genişleterek verir ve dilediğine de daraltır. O, her şeyden haberdar olarak her şeye hükmedendir. Allah'ın düşmanlarına verildiğini gördüğün zafer, bir genişletme ve bolluk değildir. Ancak bu, onlara bir tuzak ve adım adım azaba götürülmeleridir.
Mümin kimseye bazen bir şey verilmez ve bu onun için bir ihsandır. Aynı şekilde bazen ona bir şey verilir ve bu onun için bir imtihandır. (Bazen bir şey sizin için hayırlı olduğu halde siz onu hoş görmezsiniz. Bazen de bir şey sizin için kötü olduğu halde siz onu seversiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz.) [Bakara Suresi: 216]
Allah -Azze ve Celle-'nin -Miktar ve takdir olarak- rızkı tutarak kabzeden, rızkı genişleten, dilediğine rızkı az veren, dilediğine çok veren olması, bu işlerin kullardan kaynaklanan vesilelerle olmasını mani değildir. Ne zaman sebepleri yerine getirirlerse onlar için bu rızıklar hasıl olur. Bu iki durum Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in şu sözünde bir araya getirmektedir: «Kim, rızkının genişletilmesini, ecelinin uzatılmasını isterse akrabalık bağlarını gözetsin.» [Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir].
Rızkın genişletilmesi Allah'ın elindedir. Akrabalık bağlarını gözetmek ise kulun gayretiyle ortaya koyduğu bir sebeptir.
Allah her kime mal, ilim, beden veya itibar yönünden ihsanda bulunmuşsa; o kimse Allah'ın ona lütufta bulunduğu ve iyilik yaptığı gibi Allah'ın kullarına ihsanda bulunarak Allah'a yaklaşsın. Bu, nimet verene şükretmektir. Böylece şükür ile nimetler gelmeye devam eder. Her kim de iyilik yapacak bir şey bulamazsa, insanlara güzel ahlâk ile davransın. (Allah, iyilik yapanları sever.) [Âl-i İmrân Sûresi: 134]
Ey Kâbıd, Ey Bâsıt olan Allah'ım! Bize rahmetinle bol bol ver ve yarattıklarının şerli olanlarını bizden uzaklaştır.
Allah'ım! Bereketini, rahmetini, lütfunu ve rızkını üzerimize yay.