Applicable Translations English پښتو فارسی Français Indonesia Русский 中文 عربي

77

El-Vekîl (Bütün yaratıkların işlerini gören, kendisine güvenilen) Allah -Celle Celâluh-

Allah -Azze ve Celle-'nin şu sözünü az da olsa durup düşündük mü? (Ölümsüz ve daima diri olan Allah'a güvenip dayan. O'nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarını O’nun bilmesi yeter.) [Furkân Suresi: 58]

Cebbâr üstün olan hükümrandan bir çağrı... Her Mümin erkek ve kadına çağrı... Her hastaya, her dertliye, borçluya bir çağrı... Her korkana, kararsız olana bir çağrı...

Allah -Azze ve Celle- Vekîl olduğunu, her şeye gücü yettiğini, bütün sıkıntılarını halledip çözeceğini, acılarını sağlığa, hayallerini gerçeğe, korkularını güvenliğe ve gözyaşlarını gülümsemeye dönüştüreceğini bize haber veriyor.

Kudretimden, gücümden ve kuvvetimden yüz çevirdim muhakkak ki ben Rabbime çok ihtiyaç duyarım

Kendini nefsinin zayıflığından, endişesinden ve isteksizliğinden kurtar! Ve bu satırlarda nefsinin Vekîl olan Allah'ın gölgesinde gölgelenmesini sağla. Bizimle (Vekîl olan Allah -Azze ve Celle-'nin) adının nurlarına doğru ilerle:

Allah -Subhânehû ve Teâlâ- şöyle buyurmuştur: (O, her şeye vekil (her şeyi yöneten, görüp gözetendir) [En'âm Suresi: 102]

Âlimler şöyle demişlerdir: Vekil ilmi, kudretinin kemâli ve hikmetinin kapsayıcılığıyla mahlûkatın işlerini çekip çeviren yönetendir.

Ve O; kulların rızıklarını ve faydalanacakları şeyleri gözeten, işlerini idare eden, dünya ve ahirette fayda ve zarar verecek şeylerde onlara yol gösterendir.

Bu, bütün yaratılmışlar için genel bir vekil olma durumudur, (Allah her şeyin yaratıcısıdır. O, her şeye vekildir) [Zümer Suresi: 62]

Ama özel bir vekil olma durumu vardır; Allah - Subhânehû ve Teâlâ- onu veli kullarına ve O'na itaat eden ve O'nu sevenler için ayırdı. Onları kolay olan işleri yapmaya muvaffak kılar, zor işlerden uzak eder. Ve onların işlerine kefil olur ve gözetir.

Bunun içindir ki Peygamberi -sallallahu aleyhi ve sellem-'e ve ümmetinin hepsine kendisine tevekkül etmelerini emretmiştir: (Sen, o ölümsüz ve daima diri olana (Allah’a) tevekkül et) [Furkân Suresi: 58] Allah -Azze ve Celle- şu sözünde onları sevgisinde özel kılmıştır: (Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever) [Âl-i İmrân Suresi: 159]

Tevekkül: Müminin işareti, tevhidin nişanı ve takvanın alameti olup, Esmâ-i Hüsnâ'ya nispet edilen en büyük makamlardan biridir.

Doğru Olanlara...

İbnü'l Kayyim -Allah ona rahmet eylesin- şöyle demiştir: ''Tevekkül: Dinin yarısıdır. İkinci yarısı ise Allah'a yönelmekdir. Çünkü din; yardım istemek ve ibadettir.

Tevekkül: Yardım istemek, inâbe ise ibadettir.

Tevekkül: İmanın artmasıyla artar, eksilmesiyle azalır ve O'na tevekkül etmeyenin imanı yoktur. (Eğer Müminler iseniz, yalnızca Allah’a tevekkül edin) [Mâide Suresi: 23]

Allah -Azze ve Celle-'nin sana yetmesi senin O'na olan tevekkülün ile bağlantılı ve ilintilidir; (Kim Allah’a tevekkül ederse, O kendisine yeter) [Talâk Suresi: 3]

Bu yüzden tevekkülünde dürüst ol, büyük olmasına rağmen istediğini alırsın. Tirmizî'de gelen bir hadiste Peygamber -aleyhissalatu vesselam- şöyle demiştir: «Eğer Allah’a hakkıyla tevekkül etseydiniz, O sabah aç çıkıp akşam tok dönen kuşları rızıklandırdığı gibi sizi de rızıklandırırdı.» [Sahih Hadis].

Ve herkes, dünyada ve ahirette Allah -Subhânehû ve Teâlâ-'nın katında yüksek bir mertebeye kavuşmayı diler. Bu, tevekküllerinde doğru olanlardan başkasına olmaz. Onlar kalpleri Allah -Azze ve Celle-'ye tevekkül eden ve dilleri bir sıkıntı anında şunları söyleyen kimselerdir: (Allah bize yeter. O, ne güzel bir vekildir) [Âl-i İmrân Suresi: 173] Böylece büyüklük ve yücelik ortaya çıktı, mucize göründü ve Allah -Azze ve Celle-'nin veli kullarını koruduğu ortaya çıkmış oldu.

(Allah bize yeter. O, ne güzel bir vekildir) [Âl-i İmrân Suresi: 173] İbrahim -aleyhisselam- ateşe atıldığı zaman bu sözü söylemiştir ve sonuç nasıl olmuştur? (Onu ateşe attıklarında ise biz: “Ey ateş! İbrâhim’e serin ve selamet ol!” diye emrettik) [Enbiyâ Suresi: 69]

Bunu Peygamberimiz Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- ve ashabı -radıyallahu anhum- onlara şöyle denildiği zaman söylemişlerdir: (Bir kısım insanlar, Müminlere: «(Düşmanlarınız olan) insanlar, size karşı bir araya geldiler; bu sebeple onlardan sakının!» dediklerinde; bu, onların imanlarını bir kat daha arttırdı ve «Allah bize yeter. O ne güzel vekildir!» dediler.) [Âl-i İmrân Suresi: 173] Sonuç ne oldu? (Bundan dolayı Allah’tan bir nimet ve lütufla kendilerine hiçbir fenalık dokunmadan geri döndüler.) [Âl-i İmrân Suresi: 174]

O konuma ulaşırsan; Allah -Subhânehû ve Teâlâ-'nın sevgisine ulaşmış olursun: (Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et! (Ona dayanıp güven). Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.) [Âl-i İmrân Sûresi: 159]

O sevgiye karşılık sana fazladan büyük ecir verir: (Size verilen şey, yalnızca dünya hayatının geçimliğidir. Allah'ın yanında bulunanlar ise daha iyi ve daha süreklidir. Bu mükâfat iman edenler ve Rablerine dayanıp güvenenler içindir) [Şûrâ Suresi: 36]

Tevekkül Edenlere...

Tevekkülünde dürüst ol, Allah seni Şeytan'dan koruyacaktır; (Gerçek şu ki: İman edip de yalnız Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun (Şeytan'ın) bir hakimiyeti yoktur) [Nahl Suresi: 99]

Ve düşmanlar tuzak ipleri gererlerse; sen de onlara karşı bir tevekkül duvarı dik: (Nûh’un haberini onlara oku. Hani o, bir vakit kavmine şöyle demişti: “Ey kavmim! Eğer benim konumum ve Allah’ın ayetleriyle öğüt vermem size ağır geliyorsa, (biliniz ki) ben sadece Allah’a dayanıp güvenmişim. Artık siz de (bana) ne yapacağınızı ortaklarınızla beraber kararlaştırın ki, işiniz size dert olmasın! Bundan sonra bana hükmünüzü uygulayın; bana mühlet de vermeyin!) [Yûnus Suresi: 71]

Kim düşmanlarına karşı zafer kazanmak ve musibetten kurtulmak isterse; Allah'a tevekkül etmeli ve O'na güvenmelidir: (Allah size yardım ederse, artık size üstün gelecek hiç kimse yoktur. Eğer sizi bırakıverirse, O'ndan sonra size kim yardım eder? Müminler ancak Allah'a güvenip dayanmalıdırlar) [Âl-i İmrân Suresi: 160]

Yaratılmışlar senden yüz çevirirlerse, vekîl olan Allah'a itimat et, O'na güven: (Ey Muhammed!) Yüz çevirirlerse de ki: «Allah bana yeter. O'ndan başka (hakkıyla ibadete layık bir ) ilah yoktur. Ben sadece O'na güvenip dayanırım. O yüce Arş'ın sahibidir.) [Tevbe Suresi: 129]

Ve eğer uzlaşmak, anlaşmak ve ıslah istiyorsan; öyleyse ona tevekkül kapısından gir: (Eğer onlar barışa yanaşırlarsa sen de ona yanaş ve Allah'a tevekkül et. Çünkü O hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.) [Enfâl Suresi: 61]

Ve eğer iman kalbe yerleşirse ve işinin Allah -Subhânehû ve Teâlâ-'nın elinde olduğunu bilirsen, tevekkülün sadece Allah -Azze ve Celle-'ye olur; (De ki: "O benim Rabbimdir, O'ndan başka hak ilah yoktur. Ben O'na dayandım, tevbem de O'nadır.) [Ra'd Suresi: 30] Öyleyse kim her halinde tevekkül ederse; Allah -Tebâreke ve Teâlâ- o kimseye yeter: (Allah'a tevekkül et. Vekîl olarak Allah yeter.) [Ahzâp Suresi: 3]

Çıkmadan Önce:

Evinden çıkıp Allah'a tevekkül eden o adam; Allah -Azze ve Celle- onun vekili olur, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'den sahih olarak gelen bir rivayette o şöyle buyurmuştur: «Bir adam evinden çıkınca "Bismillah tevekkeltu al'Allah, lâ havle velâ kuvvete illa billah: Allah'ın ismiyle (dışarı çıktım) Allah'a tevekkkül ettim, güç ve kuvvet sadece Allah'tandır" derse, o zaman kendisine (bir melek tarafından o adama: "Sen bu duanın bereketiyle) doğru yola iletildin, şerlere karşı koymakta yeterli hale getirildin (ve onlardan) korundun" diye karşılık verilir.

Bunun üzerine Şeytanlar ondan uzaklaşır. Diğer bir Şeytan da ona: Senin için doğru yola iletilen, şerlere karşı yeterli hale getirilen ve korunulan bir kimseyi (yoldan çıkarmak) nasıl (mümkün olur)? der.» [Sahih Hadis. Ebû Dâvûd rivayet etmiştir]،

Rasûlullah –sallallahu aleyhi ve sellem-'in ashabı Rasûlullah –sallallahu aleyhi ve sellem-'i şöyle derken işittiklerinde üzüldüler: «Ben nasıl rahat ederim ki, sûr sahibi sûru ağzına almış ve kulağını dinlemeye vermiş, sûra üfleme izni beklemektedir.» Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bunun onlara ağır geldiğini görünce onlara şöyle demiştir: «Böyle bir durumda, Allah bize yeter, o ne güzel vekildir. Biz Allah’a dayanıp güvendik, deyin demiştir.» [Sahih Hadis. Tirmizî rivayet etmiştir]

Bir Hatırlatma !

Tevekkül kavramı birçok insan için kayboldu! Allah'ı unuttular, Allah -Azze ve Celle-'de onları unuttu. Allah'a olan tevekküllerini bıraktılar, Allah Teâlâ da onları kendi kendilerine terk etti.

Bir kimse hastalanır ve kalbini doktora bağlar; ilaca ve doktora bağlanır ve o ikisi sebeplerdir. Yerin ve göğün Rabbini ve şifanın kimin elinde olduğunu unuttu!

Onlardan bir kısmının üzerine belalar gelir, fitneler daha da zor çetin gelir, işler dar gelir, endişe ve üzüntülere katlanırlar. Ve arkadaşlarının sırtına yaslanıp Aziz ve Vehhâb olan Allah -Azze ve Celle-'yi unuturlar.

Düşmanlar her tarafını kuşatmış, ona karşı azılı düşmanlar komplo kuruyorlar ve husumetliler etrafını sarıyor. O şiddetli bir sıkıntı ve kesinleşmiş bir üzüntü içinde kalıyor. Kendisine şah damarından daha yakın olan Allah -Subhânehû ve Teâlâ-'dan gafil oluyor.

İbn el-Cevzî şöyle demiştir: Allah'tan korkan kimse, bilsin ki, Allah -Azze ve Celle- kendisine kâfidir, kalbini sebeplere bağlamaz. Allah -Subhânehû ve Teâlâ- şöyle buyurmuştur: (Kim Allah’a tevekkül ederse, O kendisine yeter.) [Talâk Suresi: 3]

İnsanlardan öyleleri de vardır ki, tevekkülü şu şekilde anlamıştır: Tevâkül (Sebeplere Sarılmamak); Yemenli bir topluluk hacca gitmek isterler. Yanlarına azık almazlar ve "Biz tevekkül edenleriz" derler ve yiyeceklerini insanlardan dilenmeye başladılar! Sonra da Allah -Azze ve Celle- onlar hakkında şu ayeti indirmiştir: ((Ahiret için) azık toplayın. Kuşkusuz, azığın en hayırlısı takvadır (Allah’a karşı gelmekten sakınmadır.)) [Bakara Suresi: 197] Yani; insanlardan bir şeyler isteme hususunda sizi durduracak ve sizi dilenmenin rezilliğinden koruyacak şeyler temin edip tedarikli olun.

Onlardan bazıları şöyle söylemişlerdir: Rızkım yazıldı. Neden yeryüzünde koşturayım?

Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-'den sahih olarak rivayet edilen bir hadiste: Bir adam onu şöyle sorar: Ey Allah’ın Rasûlü! Devemi bağlayarak mı yoksa salıvererek mi Allah’a tevekkül edeyim? Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurur: «Deveni bağla sonra Allah’a güven ve dayan.» [Hasen hadis. Tirmizî rivayet etmiştir]

Allah -Azze ve Celle- şöyle buyurmuştur: (Haydi onun üzerinde yürüyün ve Allah’ın rızkından yiyin. Dönüş ancak O’nadır.) [Mülk Suresi: 15] Sebeplere sarılmak tevekkül ile çelişmez, bu nedenle tevekkül, sebebe sarılmadıkça geçerli değildir, aksi takdirde aylaklık ve boş yere yapılan bir tevekküldür! ( Ey Rabbimiz! Ancak sana dayandık, içtenlikle yalnız sana yöneldik. Dönüş de ancak sanadır.) [Mümtehine Suresi: 4]

Yol Buradan...

Hayatımda Allah'a nasıl tevekkül ederim?

Birincisi: O'nun güzel isim ve sıfatlarını bilmek ve kalbinde Allah -Azze ve Celle-'nin değeri ne kadar büyükse; o ölçüde Allah -Subhânehû ve Teâlâ-'ya yaklaştın demektir.

İkincisi: Allah -Azze ve Celle-'ye karşı hüsnüzanda bulunmak, «Ben kulumun bana olan zannına göre ona muamele ediciyim» [Sahih Hadistir. İbn Mâce rivayet etmiştir] İnfak eden kimse, ancak Allah hakkında hüsnüzanda bulunarak ve kendisine o infakı yerine daha hayırlısıyla karşılığını vereceğini bilerek infak eder. Yatağından kalkıp Rabbinin huzurunda kıyam eden kimse, Rabbi hakkında hüsnüzanda bulunmadan kalkmamıştır. Umre yapan, hac yapan ve namaz kılan kimse için de durum böyledir...

Üçüncüsü: Gücünden vazgeçmek, Allah -Azze ve Celle-'nin karşısında zayıf olduğunu kabul etmek ve O'na muhtaç olduğunu göstermek. Ve duası: Seni ne kendine ne de yarattıklarından hiçbirine emanet etmemesi için yapılan bir duadır. Sahih bir hadiste şöyle gelmiştir: «Ey Allahım! Senin rahmetini umuyorum, beni göz açıp kapayıncaya kadar (bile olsa) nefsime bırakma.» [Sahîh Hadis Ahmed «Müsned» de rivayet etmiştir].

Dördüncüsü: Allah'ın bir kimsenin elde etmesi için sebep kıldığı dua gibi. Sebep olanı getirmek.

Beşincisi: Allah'ın her şeyi değiştiren kudretini, göklerin ve yerin yönetiminin O'nun elinde olduğunu ve O'nun her şeye kadir olduğunu hatırla. Her zaman şunu hatırla: Her şeyin hazinesi O'nun elindedir. O halde senin, çaresiz, zayıf, babasına ihtiyaç duyan biri gibi, işlerini havale etmekten başka yapacağın bir şey yoktur ve en üstün misali ise Allah verir. (Ben işimi Allah’a havale ediyorum. Şüphesiz Allah, kullarını hakkıyla görendir.) [Gâfir/Mümin Suresi: 44]

Altıncısı: Allah'ın sana taksim ettiğine razı olmak ve bil ki hayır Allah'ın sana taksim ettiği şeydedir. Razı değilsen, Bişr el-Hâfî'nin dediği gibidir: "Onlardan biri şöyle söylemektedir: (Ben Allah'a tevekkül ettim), o kimse Allah hakkında yalan söylüyor! Allah'a tevekkül etseydi, Allah'ın kendisine yaptıklarına razı olurdu."

İbn Hamdûn şöyle zikretmiştir: "Çölde yaşlı bir kadının ekinlerine soğuk gelip vurmuş, o da başını çadırdan çıkarıp bir bakmış ki ekinler yanmış. Sonra başını göğe kaldırıp; ne istersen yap, dedi. Rızkım senin üzerinedir!”

Kul, hiç ölmeyecek olup Hayy olan Allah'a tevekkül ederse; Allah onun bütün işlerini onun için canlı kılar, yerine getirir ve tamamlar. (Ölümsüz ve daima diri olan Allah'a güvenip dayan. O'nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarını O’nun bilmesi yeter.) [Furkân Sûresi: 58].

Ey Vekîl olan Allahı'm! Bizi göz açıp kapayıncaya kadar nefsimize bırakma, acizliğimize merhamet eyle, kırıklıklarımızı düzelt. Sen her şeye gücü yetensin.