Applicable Translations English پښتو فارسی Français Indonesia Русский 中文 عربي

85

Eş-Şâfî -Celle Celâluh-

«Sahiheyn'da» gelen bir rivayette: Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- hummadan şiddetle kıvranan hasta bir bedeviyi ziyaret etti. Ona -teselli edip cesaret vererek- şöyle dedi: «Tahûr/arınma olsun»

Bedevî dedi ki: Aksine, humma yaşlı bir adamın üzerinde kaynayan ve onu kabirlere götüren bir ateştir!

Dedi ki: «Evet öyleyse!»

Bir kişinin hastalığından iyileşmesi veya hasta olarak kalması -genellikle- kendisinden kaynaklanır, bu nedenle mutlu eden düşünceler bizi kaplarsa mutlu oluruz. Eğer şifa bulacağımız düşünceler, iyimserlik ve Allah'a karşı hüsnüzan bizi ele geçirirse, Allah'ın izniyle şifa buluruz. Hastalık kuruntuları ve rahatsızlık bize galip gelirse, büyük olasılıkla müzmin hastalar olarak geceleriz.

Rabbimiz -Subhânehû ve Teâlâ- her hastaya umut kapısı açmıştır, Allah -Subhânehû ve Teâlâ- şöyle buyurmuştur: (Bana dua edin, duanızı kabul edeyim) [Mü'min/Ğâfir Sûresi: 60] Allah -Subhânehû ve Teâlâ- şöyle buyurmuştur: (En güzel isimler Allah’ındır. O’na o güzel isimleriyle dua edin.) [A'raf Sûresi: 180].

Onun en güzel isimlerinden biri; (Şâfî), öyleyse istediğin şeyi elde etmeye yaklaşana ve ihtiyacın olanı elde edene kadar bu isimle Allah'a yaklaş.

Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- bir hastayı ziyaret ettiğinde yahut da kendisine bir hasta getirildiğinde şöyle dua ederdi: «Allah'ım! Sen insanların Rabbisin! Sıkıntıyı giderensin! Şifa ihsan et. Zira Sen eş-Şâfi'sin/şifa vericisin. Senden başka şifa verecek olan hiçbir kimse yoktur. Öyle bir şifa ver ki, hastalıktan eser kalmasın.» [Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir].

Ve Arap dilinde şifa şudur: Hastalıktan beri olmaktır.

Rabbimiz -Subhânehû ve Teâlâ- sıkıntı ve dertleri giderir, hastalara vesileler ile ve ümitle şifa verendir. Hasta ilaçsız iyileşebilir. Ve hastalık, ilaç kullanarak geçebilir ve şifa sebepleri bundan kaynaklanır ve her ikisi de Allah -Subhânehû ve Teâlâ-'nın gücüne bakarak aynıdır.

Rabbimiz -Subhânehû ve Teâlâ- bedenleri hastalıklarından kurtarıp şifa verdiği gibi; kalpleri hastalıklarından, göğüsleri dertlerinden, nefisleri de rahatsızlıklarından kurtarıp şifa verir. Allah -Azze ve Celle- şöyle buyurmuştur: (Ey insanlar! İşte size Rabbinizden bir öğüt, kalplere bir şifa ve inananlar için yol gösterici bir rehber ve rahmet (olan Kur’an) geldi.) [Yûnus Suresi: 57]

Ve O, -Subhânehû ve Teâlâ- dilediğine şifa verir ve şifa vermeyi takdir etmezse, şifa ilmini doktorlardan alır.

Ve O, -Subhânehû ve Teâlâ- ortağı olmayan tek şifa verendir. Onun şifasından başka şifa yoktur. Bu da İbrahim -aleyhisselam-'ın dediği gibidir: (Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur.) [Şuarâ Suresi: 80] Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in buyurduğu gibi: «... Senden başka şifa veren yoktur.» [Buhârî rivayet etmiştir]

Şâfî olan Allah'ın lütfundan: O; hiçbir hastalık indirmemiştir ki, mutlaka onun için bir şifa indirmiş olmasın. Peygamber -aleyhissalâtu vesselâm-'dan sahih olarak gelen bir rivayette o şöyle buyurmuştur: «Ey Allah'ın kulları tedavi olunuz! Muhakkak ki Allah -Azze ve Celle-, bir hastalık haricinde; O da ihtiyarlıktır, hiçbir hastalık indirmemiştir ki mutlaka onun için bir tedavi yaratmamış olmasın.» [Sahih Hadis. Tirmizî rivayet etmiştir]

Sığınağın...

Hasta kimsenin üzerine hastalık ağır gelir, şifa kapıları yüzüne kapanır, yeryüzü bereketli olduktan sonra ona daralır, ızdırabı şiddetlenir. Yaratılmışlarda bir barınak ve sığınak bulamaz ve hali şöyle der:

Beni zayıf düşürdü ve bu bir sırdı

Ve zamanın harcanarak geçişi beni zayıf düşürmedi

Ben başımı ellerime yaslarsam

Eli zayıflatan beni ondan fırlatıp attı

Duha vaktinin mücadelesi geceyi yormuş ise

Temenni etti ki sabah siyaha dönseydi

Burada; hasta insan, nefsindeki fıtrattan dolayı Allah'a sığınır ve O -Subhânehû ve Teâlâ-'nın huzurunda savrulup yere düşer, (Sonra size bir sıkıntı ve zarar dokunduğu zaman yalnız O’na yalvarır yakarırsınız.) [Nahl Sûresi: 53] Mümin, Şâfî ismiyle seslenir ve şöyle der: Ey Şâfî! Bana şifa ver. Ey Allah'ım! Bana şifa ver.

Aynı şekilde inanmayan da O'ndan şifa umarak kapısının önünde yatar; (İnsana bir zarar dokunduğu zaman bize yalvarır. Sonra, kendisine tarafımızdan bir nimet verdiğimiz vakit, «Bu bana ancak bilgimden dolayı verilmiştir» der. Hayır! O bir imtihandır, fakat çokları bilmezler.) [Zümer Suresi: 49]

Israr ve sabırdan sonra bir ferahlık gelir ve Şâfî olan Allah -Celle ve Alâ- şifa verir, (Onlar mı hayırlı) yoksa darda kalana kendine yalvardığı zaman karşılık veren ve (başındaki) sıkıntıyı gideren?) [Neml Sûresi: 62].

Vermesi hibedir, cömertliği büyüktür ve varlığı yücedir. İhtiyaç giderilir, dualar kabul olur, rahmet iner, zorluk giderilir, şifa sirayet eder.

Doktor kaç hastanın öleceği haberini verdi, sonra da doktor öldü ve hasta yaşadı

Kendi kendine üzüldü ve doktorun ölümünü insanlara duyurmaya başladı

İbnü'l Kayyim şöyle demiştir: ''Allah -Subhânehû ve Teâlâ- kulunu helak etmek için imtihan etmez, ancak sabrını ve kulluğunu sınamak için imtihan eder. Kul zor durumda da olsa Allah -Subhânehû ve Teâlâ- 'ya kulluk etmesi Allah'ın onun üzerinde olan hakkıdır.''

Salihlerin Adetleri, Çalışkanlıkları

Mümin ve diğerleri arasındaki fark: Mümin, dünyanın yönetiminin Allah -Subhânehû ve Teâlâ-'nın elinde olduğunu ve O'nun şifa verdiğini bilir. O, merhametlilerin en merhametlisidir ve o hastalık, ancak Rahman olan Allah'ın bildiği bir hayır murad edilerek gönderilmiştir; (Olabilir ki siz, bir şeyden hoşlanmazsınız; oysa ki o sizin için bir hayırdır.) [Bakara Suresi: 216] Olaylar ne kadar çalkantılı olursa olsun ve koşullar değişse de, buna ancak yüce irade karar verecektir, (Allah, emrini yerine getirmeye kadirdir. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.) [Yûsuf Suresi: 21] Böylece hasta bir Müminin, kendisine indirilen hastalığın sevabını isteyen teslim olan ve razı olmuş biri olarak göreceksin.

Bir Mümin şunu bilir: ''Başına gelen bir şeyin kendisini şaşırıp başka bir tarafa gitmeyeceğine, kendisini atlayan bir şeyin de kendisine dönüp gelmesine imkân olmadığını kesinlikle bilir.” Allah -Tebâreke ve Teâlâ-'nın şu sözünün gereğince bu böyledir: (De ki: “Bizim başımıza ancak, Allah’ın bizim için yazdığı şeyler gelir.) [Tevbe Suresi: 51] Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in şu sözüne binaen: «Eğer Allah yolunda Uhud Dağı kadar altın infak etsen, kadere iman etmedikçe Allah bunu senden kabul etmez. Bil ki; başına gelmesi takdir olunan mutlaka gelecektir, gelmemesi takdir olunmayan da mutlaka gelmeyecektir. Bu itikadın dışında bir itikat üzere ölürsen ateşe girersin!» [Sahih Hadis. Ebû Dâvûd rivayet etmiştir]،

Ali bin Ebi Talib, Adiyy bin Hâtim -radıyallahu anhumâ-'ya uğradı onu üzgün ve kederli olarak gördü ve ona dedi ki: "Ey Adiyy! Neden seni kederli ve üzgün görüyorum?"

Dedi ki: Çocuklarım öldürülmüş ve gözlerim çıkarılmışken beni ne engelleyebilir?

Ali -radıyallahu anh- dedi ki: Ey Adiyy! Kim Allah'ın hükmüne razı olursa onun mükâfatını görür. Kim de Allah'ın hükmüne razı olmazsa, onun aleyhine olur ve onun amelleri boşa çıkar."

Âlimler dediler ki: İnsanın Allah'a ihtiyaç duyduğu, O'na yöneldiği ve O'na sığındığı ölçüde duasına icabet edilir. Ferahlık gelir ve dua kabul edilir.

Ve bizden birilerinin hastalıkla imtihanı olmuştur. Hastalığın zayıflığımızı nasıl ortaya çıkardığını ve Allah -Tebâreke ve Teâlâ-'dan başka hiçbir gücümüzün veya kuvvetimizin olmadığını deneyimledik. Hastalığımız ortaya çıkıp bizden giderdiğinde durumumuz şairin dediği gibi olmuştur:

Her sıkıntıda Allah'a dua ederiz, duamızın kabul olmasını umarız da

Sonra musibet ortadan kalkınca O'nu unuturuz. Çünkü biz duanın kabul edilmesinin yolunu günahlarla kapatmışızdır

Allah -Azze ve Celle- ile durumumuz ilginçtir!

Üzülme!

Eğer bir hastalığa yakalanırsan bil ki; muhakkak ki şifa veren Allah'tır ve O'nu hiçbir şey aciz bırakamaz. Hastalığının tedavisinin olmadığını düşünüyorsan, Allah'a karşı yanlış düşüncede bulunmuş olursun! Sadece iyi niyetle ve ihlasla O'na yönel ve sevabını ahirette bekleyerek sabret, tasdik et O'ndan ısrarla iste. Ey Şâfi! Bana şifa ver! O haktır, O'nun sözü de haktır ve O her şeye gücü yetendir. ﴾Rabbiniz şöyle buyurdu: Bana dua edin, kabul edeyim.﴿ [Mü'min/Ğâfir Sûresi: 60]

Rasûlullah -aleyhissâlatu vesselâm-'dan gelen bir rivayette o şöyle buyurmuştur: «Şüphesiz Rabbiniz son derece hayâ ve kerem sahibidir. Kulu O'na elini kaldırdığı zaman, o elleri boş çevirmekten hayâ eder.» [Sahih Hadis. Tirmizî rivayet etmiştir] Allah -Azze ve Celle- şöyle buyurmuştur: (Onlar mı hayırlı) yoksa darda kalana kendine yalvardığı zaman karşılık veren ve (başındaki) sıkıntıyı gideren?) [Neml Sûresi: 62].

Ve sen böyleyken; Rabbin seni büyük bir ecir ve sevapla şereflendirdi. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: «Batan bir dikene varıncaya kadar Müslüman'a gelip çatan her bir musibet karşılığında Allah, mutlaka onun günahlarını örter.» [Buhârî rivayet etmiştir -bu onun lafzıdır- ve Müslim rivayet etmiştir].

İbn Teymiye -Allah ona rahmet etsin- şöyle demiştir: "Allah'ın izzet yurdunda yüksek mertebeleri vardır ki, ona ancak imtihan olanlar ulaşabilir."

O halde imtihan olanlarla saygınlık bulabilirsin. Her evde bir yaslı, her yanakta bir gözyaşı ve her vadide Sa'doğulları vardır.

Ne kadar musibet vardır ve ne kadar da sabreden vardır!

Başına musibet gelen tek kişi sen değilsin, senin başına gelen musibet başkalarıyla kıyaslandığında onlarınkine göre azdır.

Nice hastalar vardır yıllardır hasta yatağında yatmaktadırlar! Sağa sola döner, acı içinde inler ve hastalık sebebiyle haykırır.

Ve düşün, bu hayat Mümin için bir zindan, sabahları sarayların insanlarla dolup taştığı, akşam olunca da altı üstüne gelmiş (ıpıssız duran) bir keder ve musibet yurdudur. (Biz, insanı (yüzyüze geleceği nice) zorluklar içinde yarattık.) [Beled Suresi: 4]

Dünyanı olduğu gibi kabul et ve onunla yaşamak için nefsini ikna et. Çünkü nefisler sıkıntı çekmeye uygun yaratılmıştır. Mükemmellik nefsin işi değildir.

Hastalığın acısı olmasaydı, sağlığın nimetini bilemezdin.

Eyyûb -aleyhisselam-'da senin için güzel bir örnek vardır

Ve Mümin sürekli olarak Allah'tan afiyet ister. Abdullah Et-Teymî -rahimehullah- şöyle söylerdi: ''Allah'tan çokça afiyette olmayı isteyin, çünkü başına sıkıntı gelen biri, başına gelen sıkıntı artsa bile, afiyette olan ve başına bir sıkıntı gelmesi hususunda güvende olmayan birinden dua etme konusunda daha evla değildir.

Bugün sıkıntıda olanlar ancak dün sağlıklı olanlardı, bugünden sonra sıkıntıda olacak olanlar da ancak bugün sağlıklı olan kimselerden olacaktır.''

İmam İbn Kayyim -rahimehullah- şöyle demiştir: "Bir hastalığın tedavi yöntemlerinin en büyüklerinden biri iyilik yapmak, ihsanda bulunmak, Allah'ı zikretmek, Allah'a yalvarıp yakarmak ve tövbe etmektir.''

Doktora, kendisinin ölümün eline geçtiğini söyle: Hastaya da iyileştiğini ve afiyet bulduğunu söyle

Ey doktor! Seni kim tedavisiyle öldürdü, tıbbın teknikleri aciz kaldı: Seni afiyete kavuşturmada

O, Rahîm'dir, şifa verendir, afiyet verendir, (Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur.) [Şuarâ Suresi: 80]

Ey Allah'ım! Ey şifa veren! Bizi iyileştir ve tüm hasta Müslümanları da iyileştir; ey âlemlerin Rabbi!