73- 74- 75- 76
Allah -Subhânehû ve Teâlâ- şu sözüyle yüce zatına övgüde bulunmuştur: (O ilktir, sondur, zâhirdir, bâtındır. O, her şeyi hakkıyla bilendir) [Hadîd Suresi: 3]
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'den sahih olarak gelen bir rivayette şöyle buyurmuştur: «Allah’ım! Ey göklerin ve yerlerin Rabbi, bizim ve her şeyin Rabbi» Yani ey yerlerin ve göklerin Rabbi, yaratanı, maliki içinde olanları terbiye edici, azim olan Arş'ın Rabbi, yaratıcısı ve maliki, tüm insanların yaratıcısı, maliki ve terbiye edicisi ve her şeyin Rabbi. «Taneyi ve çekirdeği yaran» Bunları yarıp, ekin ve hurma ağacını çıkaran. «Tevrat’ı, İncil’i ve Furkan’ı/Kur’an'ı indiren!» Ey Musa’ya Tevrat’ı, İsa’ya İncil’i, Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-’e de Kur’an'ı indiren Allah’ım! «Her şerlinin şerrinden sana sığınırım ki her şeyin perçemi senin elindedir.
Allah’ım! «Sen Evvel'sin senden önce hiçbir varlık yoktur. Sen Ahir'sin senden sonra hiçbir varlık yoktur. Sen Zahir'sin senin üzerinde hiçbir varlık yoktur. Sen Batın'sın senden başka kuşatan yoktur. Benim borçlarımı ödettir ve beni fakirlikten kurtar.» [Müslim rivayet etmiştir].
El-Evvel: Kendisinden önce hiçbir şey olmayan.
El-Âhir: Kendisinden sonra hiçbir şey olmayan.
Ez-Zâhir: Üstünde hiçbir şeyin olmadığı tek varlık.
El-Bâtın: Kendisinden başka (öte) hiçbir şeyin olmadığı tek varlık.
Ve bu isimlerin konusu, Rabbimiz -Subhânehû ve Teâlâ-'nın yarattıklarını zamansal ve mekânsal bir kuşatmayla çevrelediğini anlatmak içindir:
Zamansal bir kuşatma: (Evvel) ve (Âhir) içinde (Hiç bir ilk yoktur ki, mutlaka ondan önce Allah olmasın); her şey O'ndan sonra var oldu ve O, hepsinden önce vardı.
(Ve O'ndan sonra hiçbir şey olmamış olsun ki, mutlaka Allah o yaratılandan sonra da var olmasın); Allah -Azze ve Celle- sessiz ve konuşan tüm yarattıklarının yok olmalarından sonra da bakidir.
Mekânsal kuşatma; (Ez-zâhir) ve (El-Bâtın) isimlerinde O, her şeyin üstündedir, dolayısıyla O'ndan daha üstün hiçbir şey yoktur. (Görünen üstün bir şey olmasın ki Allah O'nun üzerinde olmasın) O Arş'ın üzerindedir. Arş ise yaratılmışların en yücesidir. Allah Teâlâ'da zatının yüceliği, değerli olmanın yüceliği, sıfatların yüceliği ve galebe çalmanın yüceliği vardır.
(Gizli bir şey olmasın ki Allah onun dışındadır): Allah -Subhânehû ve Teâlâ-'nın gizli gerçekliği her şeyi kuşatması iledir, öyle ki kuşattığı kimsenin kendisine daha yakın olması şeklinde bir kuşatmadır. O, sırları ve gönüllerde olanları gören ve en iyi şekilde bilendir.
Ve Allah -Subhânehû ve Teâlâ-'nın yüceliği, O'nun üstünlüğü ve göklerin üstündeki Arş'ın üzerinde olmasına rağmen O, kullarına yakındır. Onların içlerini bilir, onların görünen yönlerini de bilir. (Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.) [Kaf Suresi: 16] (De ki: İçinizdekini gizleseniz de, açığa vursanız da Allah onu bilir) [Âl-i İmrân Suresi: 29]
Sözlerini işitir, yaptıklarını görür, senden hiçbir şey O'na gizli kalmaz.
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- ashabının dolgun, çok yüksek seslerle Rablerine seslendiğini duymuş ve şöyle buyurmuştur: «Ey insanlar! Kendinize acıyın. Siz ne sağıra dua ediyorsunuz; ne de bir gâibe! Muhakkak siz, sizi hakkıyla işiten ve gören yakın bir varlığa (Allah’a) dua ediyorsunuz ki, o sizinle beraberdir.» [Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir].
Secde ederken: “Subhâne Rabbiye el-Alâ/Yüce Rabbim yücedir” diye fısılda; gökler senin duana açılır ve o zaman Mevlâ Teâlâ seni duyar. O'nun uzakta olduğunu ve senden bir şeyin O'na gizli kalacağını zannetme.
Zifiri karanlık gecede sert taşın üzerinde yürüyen kara karıncanın ayak seslerini duyar. (Hiçbir yaprak düşmez ki, onu bilmesin) [En'âm Suresi: 59]
O'nun hikmeti ve lütfundan bazıları şöyledir: Mahlukatın kendisinden geldiğini ve onların kulluğunun kendisine ulaştığını sana hatırlatması şunun içindir: Senin yoktan var edilmende bir ve tek olduğu gibi ilah edinme konusunda da sadece O'nu kendine tek ilah edin. Senin varoluşun ve yaratılışın O'ndan başladığı gibi sevginin, iradenin ve ilah edinmenin en üst noktasını da O'nun için sarfet.
Çaresizlikler seni sıkıntıya sokup sana daralma veriyorsa ve korkular seni bir şeylere zorluyorsa; o zaman O'nun Evvel ve Âhir olduğunu, O'nun sana yakın olduğunu, her şeye kadir olduğunu ve kullarının üzerinde tek ve tam tasarruf sahibi olduğunu unutma. Gökten yere işleri O yönetir, sonra işler O'na yükselir ve O, senin sırlarını ve kalbini saran şeyleri en ince ayrıntısına kadar bilir.
İşte kalbinin yöneldiği bir Rabbi, kendisine kulluk ettiği ilahı, ihtiyaç duyduğu zamanda Samed olan Allah ve sığınmak istediğinde bir sığınağı vardır. Ve bu sabit olursa kalbin mutlu olur. Vicdanın rahatlar, kurtuluş yakınlaşır. Ve O'nun el-Evvel ve el-Âhir olduğunu, ez-Zâhir ve el-Bâtın olduğunu bilirsin. O, her şeye gücü yetendir.
Ateş, Halil İbrahim -aleyhisselam-'ı yakmadı. Çünkü ilahi gözetim bir pencere açtı, (Onu ateşe attıklarında ise biz: “Ey ateş! İbrâhim’e serin ve selamet ol!” diye emrettik) [Enbiyâ Suresi: 69]
Deniz, Kelîmur-Rahmân olan Mûsa -aleyhisselâm-'ı boğmadı. Çünkü Allah'ın yüceğiliyle iman eden kuvvetli bir ses şöyle dedi: (Mûsâ, “Hayır! Rabbim şüphesiz benimledir, bana yol gösterecektir” dedi) [Şuarâ Suresi: 62]
Yûnus -aleyhisselam- balinanın karnında sesleniyordu: (Senden başka hiçbir (hak) ilah yoktur. Seni, bütün eksiklik-noksanlıklardan tenzih ederim. Ben gerçekten nefsime zulmedenlerden oldum.) [Enbiya Suresi: 87] Üç karanlıktan yayılan zayıf bir ses; gecenin karanlığı, denizin karanlığı ve balinanın karnının karanlığı, o ses gökyüzüne nüfuz edercesine yükselir ve kurtuluş gelir.
Ve gaybda zayıf bir kul için lütuflar vardır
Gaybi bilgiler ile kalemler kurudu, sayfalar katlandı
İnsan tek başına olaylarla boğuşamaz, olumsuzluklara direnemez, çatışmalara giremez. Çünkü o, Rabbine dayandığı zamanlar dışında zayıf ve aciz bir mahluktur. Çünkü bilir ki, O'nun ilk olması her şeyden önce gelir ve sonsuzluğuyla da her şeyden sonra kalır. Gücüyle de her şeyin üstüne çıkar ve Bâtın olmasıyla da (gizli ve saklı olanı bilmesiyle) her şeye yaklaşır.
Ne gökyüzü O'ndan semayı gizler, ne yer O'ndan arzı gizler. Ne de zahir O'ndan gizli olanı saklar. Bilâkis gayb ve sır olan O'na zahirdir. Gayb O'nun yanında şahit olunandır, uzak olan O'na yakındır, sır olan O'na açıktır.
Ne mutlu Allah'a bağlanan, Allah'ın isimlerini öğrenen ve kalbini ıslah eden kimseye! Amellerinde ihlaslı olan, niyetini düzelten, sabrı kendine kalkan edinen, Rabbine güvenmeyi kendine zırh edinen kimseye! İşte bu samimi bir sevgi ile yapılan kulluk ve saf bir sevgidir.
Ve sana hasretle paramparça oldum ve beni sarstı Görünmeyenden, umudumun arzuladığı şey
İbn Kayyim -rahimehullah- şöyle demiştir: ''Bu dört ismin bilinmesi: El-Evvel, el-Âhir, ez-Zâhir ve el-Bâtın, ilmin ve bilginin dayanağıdır. Kula, gücünün ve anlayışının bittiği yere kadar bu isimlerin bilgisine ulaşması yaraşır.''
O Evvel'dir, O Âhir'dir, O Zâhir'dir, kendinden önce hiçbir şey yoktur, keza O'ndan sonra da hiçbir şey yoktur
O, Bâtın'dır, ağırlıkça dörttür, kudret sahibi Allah yücedir
Bu dört ismin ve anlamlarının bilinmesi, vesveseleri defetmede büyük bir etkiye sahiptir.
Ebû Zemîl adında bir adam ümmetin alimi olan Abdullah bin Abbas -radıyallahu anhuma-'ya geldi; "Ey İbn Abbas, göğsümde bulduğum şey nedir?" diye sordu. Dedi ki: O nedir? Dedim ki: Vallahi ondan bahsetmiyorum! Dedi ki: Bunun üzerine bana: Şüphe var mı? Dedi ve güldü. Bundan kimse kurtulamadı, dedi. Allah şu sözünü indirdi: ((Rasûlüm!) Eğer sana indirdiğimizden (bu anlattığımız olaylardan) kuşkuda isen, senden önce kitabı (Tevrat'ı) okuyanlara sor. Andolsun ki, Rabbinden sana hak gelmiştir. Sakın şüphecilerden olma!) [Yûnus Suresi: 94]
Sonra bana dedi ki: Kendinde bir şey bulursan şöyle söyle: (O ilktir, sondur, zâhirdir, bâtındır. O, her şeyi hakkıyla bilendir) [Hadîd Suresi: 3]
Ey Evvel ve Âhir, Zâhir ve Bâtın olan Allah'ım! Gizli hallerimizi düzelt, her konuda sonumuzu ıslah et ve bizi dünyada ve ahirette rezil olmaktan kurtar.
-