72
İbn Hacer -Allah ona rahmet eylesin- şöyle demiştir: "Kim Allah'ı ve O'nun isimlerini, sıfatlarını, fiillerini ve hükümlerini daha iyi bilirse, Allah'tan en çok korkar ve O'na karşı daha takvalı olur. Haşyet (hürmetle beraber olan korku) Allah'ı bilmedeki eksikliğe göre azalır.
Ve kul, Allah'ın kuşatıcı olduğunu bildiği zaman; gönlü rahatlar, endişesi gider ve kalbi kuşatıcı olan Rabbine bağlanır.''
Yüce Allah kullarına kendisinin Muhît, kuşatıcı olduğunu haber vermiş ve Allah -Subhânehû ve Teâlâ- şöyle buyurmuştur: (Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. Allah, her şeyi kuşatıcıdır.) [Nisâ Suresi: 126]
Rabbimiz -Azze ve Celle- küçüğünden büyüğüne, görünenden gizliye hiçbir şeyi gözden kaçırmaz. Şüphesiz ki O, kendini tarif ettiği gibidir: (İyi bilin ki; O, her şeyi kuşatandır.) [Fussilet Suresi: 54]
O'nun kuşatması şunları da kapsar: Tüm durumların bilgisi ve dikkatlice incelenmesi, ayrıca şunları kapsamaktadır: Kudretli olmak ve elden kaçırmamak. Ayrıca şunları kapsamaktadır: Yetkili olma ve hükmetme.
«Tahaviyye şerhinde» şöyle gelmiştir: “Onun her şeyi kuşatmasına gelince; Allah -Subhânehû ve Teâlâ- şöyle buyurmuştur: (Allah onları arkalarından kuşatmıştır.) [Burûc Suresi: 20] (İyi bilin ki, O, her şeyi kuşatandır.) [Fussilet Suresi: 54] O'nun mahlûkatını kuşatmasından kasıt şu değildir. Bir gök cismi gibi olduğu ve mahlûkatın O'nun mukaddes zatına dahil olduğu anlamına gelmez. Allah -Teâlâ bu söylediklerinden yücedir ve büyüktür-.
Bilâkis kastedilen şudur: O'nun azametini, ilminin ve kudretinin genişliğini kuşatan ve büyüklüğüne nispetle hardal tanesi gibidir. İbn Abbâs -radıyallahu anhuma-’dan rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir: Rahman’ın avucunda yedi gök ve yedi yerin, bunların içindekilerin ve arasındakilerin misali sizden birinin elindeki hardal tanesi gibidir.''
Allah -Subhânehû ve Teâlâ-'nın yarattıklarını kuşatması: Tam bir kuşatmadır; onlardan hiç kimse bundan kaçamaz, onlardan hiç kimse bundan vazgeçemez, O'nun kudreti onları kuşatmıştır. İlmi onları kuşatmıştır, onları sözleriyle ve amelleriyle zatlarıyla kuşatmıştır. Allah -Subhânehû ve Teâlâ-'nın şöyle buyurduğu gibidir: (Şüphesiz Allah Teâlâ herşeyi ilmi ile kuşatmıştır.) [Talâk Suresi: 12]
Bu genel bir kuşatmadır, göklerin ve yerin ehli içindir ve bir rahmet kuşatmasıdır.
Özel kuşatmaya gelirsek, boyunduruk altına alma kuşatması ve içinde isyankârlara ve inatçılara bir tehdit vardır.
Bu ismin en çok geldiği yerler, kâfirlere ve münafıklara tehdit ve korkutma yerlerindedir. Çünkü Allah -Subhânehû ve Teâlâ- onların tuzaklarını da, yalan söylediklerini de bilir. Ve yine Allah -Subhânehû ve Teâlâ- onları arkalarından kuşatmıştır ve onları gözetlemektedir. Dönüşleri O'nadır ve gittikleri yol O'nadır. Allah -Azze ve Celle-'den kaçamazlar. Peki kaçış nereye ve varılacak yer neresi?
Allah -Subhânehû ve Teâlâ- kâfirler hakkında şöyle buyurmuştur: (Oysa Allah, kâfirleri çepeçevre kuşatmıştır.) [Bakara Suresi: 19]
Ve keza Allah -Azze ve Celle- riyâkârlar ve kibir sahipleri hakkında şöyle buyurmuştur: (Çalım satmak, insanlara gösteriş yapmak ve (insanları) Allah yolundan alıkoymak için yurtlarından çıkanlar (kâfirler) gibi olmayın. Allah onların yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır.) [Enfâl Suresi: 47]
Kâfirler ve münafıklardan alay eden ve tuzak kuran kimseler hakkında da şöyle buyurmuştur: (Size bir iyilik dokunsa, bu onları tasalandırır; başınıza bir musibet gelse, buna da sevinirler. Eğer sabreder ve (Allah'tan) sakınırsanız onların hilesi size hiçbir zarar vermez. Şüphesiz Allah, onların yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır.) [Âl-i İmrân Suresi: 120]
Allah -Azze ve Celle-'nin azabı bir kavmin üzerine indiği zaman; onları çepe çevre kuşatır: (Doğrusu sizin hakkınızda muazzam bir günün azabından endişe ediyorum.) [Hûd Suresi: 84]
Kıyamet günü ateş kâfirleri çepe çevre kuşatacaktır: (Biz zalimlere öyle bir ateş hazırladık ki, onun alevden duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır.) [Kehf Suresi: 29]
Mümin, Allah -Celle ve Alâ-'nın Muhît olduğunu bilirse; nefsi mutmain olur, Rabbine tevekkül eder ve O'ndan sakınır. Mümin, Allah'ın yardımının geç geldiğini düşünmez. Rahmetinden ümitsizliğe kapılmaz. Kurtuluşa ulaşmada ümidini kesmez. Kurtuluş kaçınılmazdır, muhakkak ki gelecektir.
Gemide bir delik açmanın ne olduğu; o iyiliğin zirvesidir, çocuğu öldürmenin, merhametin en üst noktası, iki yetimin hazinesini saklamanın vefalı olmanın zirvesi olduğunu bilir. (İç yüzünü) kavrayamadığın bilbilgiye nasıl sabredersin?) [Kehf Suresi: 68]
Ama her şeyin bir zamanı vardır ve takdir edilenin bir ömrü vardır. O gelinceye kadar olan vaktin geçmesi gerekir ve Allah katında her şeyin belli bir süresi vardır: (Eğer sabreder ve (Allah'tan) sakınırsanız onların hilesi size hiçbir zarar vermez. Şüphesiz Allah, onların yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır.) [Âl-i İmrân Suresi: 120]
Ancak Allah -Azze ve Celle- her şeye bir ölçü koymuştur; Onun aşmadığı bir zamanı vardır. Takdir edilmiş olan vakti geldiğinde onu vermeyi ne bir saat geciktirir ve ne de bir saat öne alır.
Sıkıntının da bir vakti vardır, sonra geçer ve bir zamanı vardır, sonra dönüşür. Kul istediğini elde etmek ve korkulanı uzaklaştırmak için acele etmemelidir. Çünkü bu kulun işi değildir. Kulun üzerine düşen bir şey yapmak çabalamak ve sabretmektir. Bunun için Allah -Azze ve Celle-'nin yardımı ve O'nun bahşedeceği kurtuluş isteyene hiç bir yerde güç gelmez.
İbrahim -aleyhisselam- etrafı sarıyor, ateşe atılıyor. Ateş onun için serin ve esenlik oluyor.
Ve Yûsuf -aleyhisselam- kardeşleri tarafından çembere alınır ve onu kuyuya atarlar, sonra yine Aziz'in karısı ve beraberindekiler tarafından çembere alınır, sonra da zindana atılır. Ama Muhît olan Allah -Subhânehû ve Teâlâ- düşmanlarının hilelerini bertaraf eder. Onların çembere almaları Yusuf -aleyhisselam-'ın o ülkenin topraklarının hazinelerine idareci olması için bir yardım ve fetih oluyor.
Mûsâ -aleyhisselam-'ın annesinin evi çembere alınıyor ve Mûsâ denize atılıyor. Onların çembere almaları, onun ve annesi için kurtuluş oluyor. Böylece Mûsâ geri dönüyor ve annesi huzur buluyor.
Firavun, Mûsâ -aleyhisselâm-'ı ve beraberindekileri çembere alıyor. Onların çembere almaları Firavun'un helak edilmesi ve Mûsâ -aleyhisselam-'ın zaferiyle sonuçlanıyor.
Kâfirler, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in evini çembere alıyorlar. Bu yüzden Mekke'den sürülmüş ve üzgün olarak ayrılır. Sonra Allah, onun düşmanlarını kuşatır. Böylece peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- galip gelerek fethi gerçekleştirmiş bir komutan olarak Mekke'ye geri döner.
Mümin, Allah -Azze ve Celle-'nin kuşatmasını her hissettiğinde, imanı artar. Rabbi ile sevinir. Allah -Azze ve Celle-'nin şu buyruğuna uyarak ve O'nun büyüklüğüne boyun eğer, Rabbine sığınır ve O'nun emrine teslim olur: (O halde Allah’a koşun. Çünkü ben, size O'nun katından (gelmiş) açık bir uyarıcıyım.) [Zâriyât Suresi: 50]
Sana sığınırım, senden başka kim yardım edebilir
Sana sığınıp yardım isteyen zayıf kimseye yardım et
Şüphesiz ki ben hayattaki her sığınağa sığındım
Senin sığınağından daha izzetli bir sığınak görmedim
Öyleyse duamı kabul et ve umutlarıma cevap ver
Sana dua eden ve senden umut eden asla hiçbir gün hüsrana uğramadı
Allah'ım! Senin Muhît isminle; düşmanlarımızı senin katından bir azapla kuşatmanı ve bizim için her sıkıntıdan bir kurtuluş ve her sıkıntıdan bir çıkış yolu kılmanı senden istiyoruz.